42 • part 2

792 113 121
                                    


Jongin ile bir süre dans ettikten sonra yerlerimize geri dönmüştük. O andan itibaren ne Jongin ile ne de Kyungsoo ile bir daha da konuşmamıştım. Üçümüzün üstünde de sebebi belirsiz bir gerginlik vardı. Ya da ben hariç, diğerlerinin sebebi tam olarak bilinmiyordu. Her şeyi boş vermiş kafasıyla kendimi tekrar içkiye vurduğumda gece benim için bittiğini bile düşünmüştüm. Biraz sonra kimseye çaktırmamaya çalışarak salondan ayrılacak ve odama gidecektim. Zaten büyük ihtimalle herkes eğlencesini sabaha kadar devam ettirme niyetindeydi, ne kadar erken kaçarsam o kadar iyiydi benim için. Tek sorun Kai'yi bulmak ve onu da benimle götürmekti. Kai'nin de daha fazla burada durmak isteyeceğini zannetmiyordum.

Kalan içkimi bitirdiğimde yenisi doldurmak için gelen genç hizmetçi kızı kolundan tutarak durdurdum ve "Kai'yi gördün mü?" diye sordum. Kız benden böyle bir soru beklememiş olacak ki şaşkınca bir süre bana baktı ardından da telaşlı bir halde, "Bilmiyorum majesteleri," dedi. Sesi bir an için korku doluydu, sanki Kai'nin yerini bilmediği için büyük bir ceza işlemiş zannediyordu kendini. Onu daha fazla korkutmamak için elimi kolundan çekerek gitmesini sağladım. Bakışlarım ise tekrar salonda gezmeye başladığında Kyungsoo araya girerek, "Kai buralardaydı az önce," dedi. Gözlerimi hızla onu çevirdiğimde, ne zaman gittiğinden haberim olmayan Jongin'in boş bıraktığı sandalye sayesinde beni rahatça gören Kyungsoo gülümseyerek beni izliyordu.

"Tam olarak ne zaman?"

Sarhoş olmaya başladığı her halinden belli olan gözlerini bayarak omuz silkti. "Siz Jongin ile dans ederken, fazla durmadı zaten."

Kendimi sakin olmaya zorlayarak derin bir nefes aldırdım. Tamam, sorun değildi. Kai büyük ihtimal yine saçma bir şekilde kıskanmış ve kavga çıkarmamak için sessizce gitmişti. Benim de şu an kavga edecek halim yoktu zaten. Odama gitme işini daha da erkene alarak ayağa kalktım ve yatağımda derin bir uyku alma hayalleriyle beraber buradan çıkmak için harekete geçmiştim ki, Kyungsoo sanki beni durdurmanın bir yolunu çok iyi biliyormuş gibi tekrar konuşmuştu.

"Fazla durmadı çünkü zaten yanında Lexa vardı. Kai sizi gördükten sonra tekrar onunla birlikte çıktı."

Bu sefer derin bir nefes almak işi yaramamıştı. Ağzımdan şaşkın bir 'ne?' nidası dökülürken o an aklımda binlerce şey vardı. Huzursuzluk tüm vücudumda adım adım yayılırken Kyungsoo'dan daha fazlasını talep ederek bakmayı sürdürdüm. İçimdeki bu huzursuzluğun nedeni tam olarak bilmiyordum. Ya da şimdilik adını koymak istemiyordum.

"Nereye gittiler?" diye sertçe sorduğumda, bilmiyorum anlamında başını salladı. Bu cevabın hoşuma gitmediğini gözlerimi kısarak ve daha sert bakarak yeterince açıklamıştım. Bu bakışlarım da oldukça korkutucu olmalı ki hemen gözlerini yummuş ve birkaç saniye sessizlik içinde kendince bir şeyler söylemeye başlamıştı. Her ne kadar bu eylem çok kısa sürse de sanki benim saatlerimi almış gibi ayağımı sabırsızca oynatıyordum bu sırada. Gözlerini farklı bir ışıltıyla geri açtığında daha konuşmadan ağzımda küflü bir tat varmış gibi hissetmiştim.

"Kai'nin odasındalar," dedi gülümseyerek. Söyledikleri ve yüz ifadesi o kadar birbirinden farklıydı ki, iki ayrı tabloyla bakışıyordum sanki. Ama bu mantıklı değildi. Kai'nin Lexa'yla yalnız bir şekilde onun odasında olmaları hiç mantıklı değildi. Gözlerimi kırpıştırarak doğru duyup duymadığımı anlamaya çalışıyordum. Beynim tüm bu süreci algılamaya uğraşsa da her seferinde aynı cümleyle sonlanıyordu. Kai ve Lexa şu an Ka'nin odasında. Şu an hissettiğim çok garip ve daha önce hiç tatmadığım bir duyguydu. Kaburga kemiklerim kalbimin içine saplanıyormuş gibiydi ve ben bu halde salondan çıkmayı başarmıştım. Ayaklarım sanki kendi kontrolündeymiş gibi beni ilerletirken onları durdurmak ve bambaşka bir yere yönlendirmek istiyordum. Ne olursa olsun o oda hariç herhangi bir yere.

Fire and Blood // sekaiWhere stories live. Discover now