41

772 114 90
                                    


Gözlerimi açtığımda saat daha çok erkendi, güneş daha ufuktan görülmemişti bile. Genişçe esnedim ve omuzlarım ile sırtımın kaskatı kesilmiş kaslarının ağrısıyla yüzümü buruşturdum. Uyku sersemliğiyle bir an için nerede olduğumu çözmek için etrafıma bakınsam da hatırlamam çok uzun sürmemişti. Dün gece durduğumuz terasta farkında olmadan uyuyakalmıştık ve artık havanın buz gibi soğuğunu iliklerime kadar hissedebiliyordum. Jongin'in göğsünde yatıyor olsam da onun sıcaklığı bile artık fayda etmemişti. Yüzümü hafifçe kaldırarak hala gözleri kapalı olan yüzüne baktım. Huzursuz bir uykunun içinde olduğu belliydi. Nefes alışları derin ve düzenli olsa da kaşları dün gecenin izlerini taşıyarak çatık ve yanaklarında da kurumuş göz yaşlarının izleri bulunuyordu. Bakışlarım bir süre gördüğü manzarada oyalanırken, saçlarına uzanıp okşadım. Yumuşak kahve saçları parmaklarımın arasında nazikçe kayarken, huylanarak hafifçe yerinden kıpırdanmış ama yine de tam olarak uyanmamıştı.

"Jongin..." Fazla pütürlü olan sesimi duyunca boğazımı temizleyerek gidermeye çalıştım. Kesinlikle hasta olacaktım. "Hadi uyan, yatağına geç."

Yüzünü buruşturarak gözlerini yavaşça açtığında, bulunduğu yerden hiç rahatsız değilmiş gibi görünüyordu. Sanki her an tekrar uykuya geri dönecek ve birileri onu rahatsız edene kadar da kesintisiz bir şekilde uyumaya devam edecekti. Göğsünden kalkıp ayağa fırladığımda bir an için başım dönecek gibi olsa da kendimi çabuk toparladım. Dün gece hem içkiyi fazla kaçırmış hem de duygusal olarak çökmüştüm ve bu da başıma sanki çivi çakılıyormuş gibi ağrımasına neden olmuştu. Elimi Jongin'e doğru uzattığımda hala uyku sersemliğiyle etrafa boş boş bakınıyordu. Bir an için tekrar uyuyormuş gibi dursa da sonunda uzattığım elimi tutarak ayağı kalkmış ve yatağına doğru paytak adımlarla ilerlemişti. Kendini yüzüstü yatağın ucuna bıraktığında, sessiz olmaya özen göstererek yanına eğildiğim ve özenle saçını kulağının arkasına attım. Farkında olmadan kendimi tekrar uyuyan yüzünü incelerken bulduğumda, yanağına yumuşak bir öpücük kondurmaktan kendimi geri tutamamıştım. Etrafımdaki herkese zarar veriyordum, bir şekilde onların canını yakacak bir şeyler yapıp duruyordum ve şimdi de ona nasıl davranmam gerektiğinden bile emin değildim. Hangisi daha çok işe yarardı? Hangisi acısını daha çok hafifletirdi? Birisini sevmek, dünyanın en güzel şeyi olduğu kadar aynı zamanda en kötü lanetti. Seni istemediğin bir kafese tıkar ama anahtarı da avucunun içine bırakırdı. Anahtar sende olmasına rağmen yine de sen dışarı çıkmak istemezdin, istesen bile bunu yapacak cesaretin olmazdı.

Jongin'in o kafesten çıkması belki biraz zaman alacak, belki de umduğumdan daha kısa sürecekti.

"İyi geceler." Kulağına usulca fısıldadım, tekrar uyduğundan emin olduğumda yanından uzaklaşarak odadan çıktım.

Kendi odama gidene kadar kafam darmadağındı ve ben düşüncelerimi toplamak için de hiçbir çaba sarf etmiyordum. Bu yüzden o kadar dalgındım ki yolu bitirip odaya girdiğimin ve yatağımda uzanan bedenin farkında bile olmamıştım. Alacakaranlığın hâkim olduğu odada korkarak yerimden hafifçe sıçradığımda, Kai pozisyonunu hiç bozmadan bana bakmaya devam ediyordu. Ellerini kafasının arkasına yerleştirmiş, üstü çıplak bir şekilde örtüleri açılmamış yatağın ortasında yatıyordu. Gece hiç uyumadığını hafif kızarmış gözleri ve yorgun yüzü açıkça söylerken, "Tüm gece burada mıydın?" diye sordum sessizce. Kalbim hala korktuğum için fazlasıyla hızlı atıyordu.

Gözleri bir an olsun üstümden ayrılmazken başını salladı. "Sen neredeydin?"

Aslında cevabı biliyordu ama yine de sorarak cevabı benden de duymak istemişti. Derin bir nefes içime çekerek üstümdeki kıyafetleri çıkarmaya başladım. "Jongin'in odasında."

Fire and Blood // sekaiWhere stories live. Discover now