12

1.4K 242 129
                                    


Ufak tefek kapının arkasında ki tıkırtıları duyduğunda, yutkunma eylemi bile canını yakacak kadar bitik bir haldeydi. Kendine geleli baya zaman geçse de gözleri yapışmış gibi açmayı kesin bir dille reddediyor, hissettiği her uzvu büyük bir savaştan çıkmışçasına yorgunluktan ağrıyordu. Vücudunda ki bazı yerlerden -kolları, karın boşluğu gibi- yanma hissediyordu. Bir bezle üstleri kapatılmıştı. Yolculuk esnasında yaralanmış olmalıydı. O anlar hafızasında ki bir buz dağının arkasına saklanmıştı sanki. Görüntülerin hepsi pusluydu ve tam olarak neler olduğunu hatırlamıyordu. Fakat bedeninde ki ağrılara bakılacak olursa baya sert ve uzun bir yolculuk yaptığı belliydi.

Odanın içinde ki şömineden yayılan sıcaklık, yatağın içinde ki bedenini daha da yatıştırmış ve üşümesini engellemişti. Bir ara tir tir titrediğini biliyordu.

Üstünde ki kalın örtüyü hafifçe ittirerek artık terlemeye başlamış olan vücudunu rahatlatmaya çalıştı. Kirpikleri zorda olsa birbirlerinden ayrıldıklarında derin bir nefes almış ve aynı anda karın boşluğunda hissettiği acıyla yüzünü buruşturmuştu. Herhangi bir ses çıkarmamak için çoktan dişlerini dudaklarına saplamıştı bile.

Tüm bu ağrılara çokta önem vermeden dirseklerinin üstüne abanarak yataktan doğruldu. Beyninde yankılan, büyük harflerle yazılmış tek kelime vardı: Ato.

Kapının arkasında ki sesler tekrar ortaya çıktığında farkında olmadan nefesini tutarak tüm dikkatini oraya vermişti. Ato onu nereye getirmişti böyle? Büyük bir odanın içindeydi. İçerisi gayet lüks bir şekilde düzenlenmişti. Odanın ortasında duvara dayalı duran büyük yatak, hemen karşısında duran yine büyük şömine, iki tane tekli koltuklar, aynalı bir masa ve bir de duvarlara asılmış tablolar... Krem kahverengi desenli duvarlara eşlik eden kalın kumaşlı, kırmızılı perdeler pencereleri saklamıştı ve şu an saatin kaç olduğunu tahmin edemiyordu.

"Ne yapacağız?" diye sordu ince bir kız sesi. Ne kadar alçaktan konuşsa da ortamda ki sessizlikten dolayı Sehun rahatlıkla duyabiliyordu.

Kıza karşın başka bir erkek sesi, "Bilmiyorum," diye mırıldandı.  "Onu buraya Ato getirmiş, kim olduğu hakkında bile fikrim yok."

"Diğerleri biliyor mu?" Bu sefer kızın sesi hafif endişeli çıkmıştı. Sehun dönen muhabbetin kendi hakkında olduğunu bilse de konuyu anlamakta zorlanıyordu. Bahsettikleri diğerlerin kim olduğundan ziyade Ato'nun nerede olduğunu ve neden onu buraya getirdiğini merak ediyordu.

"Tabii ki hayır!" Oğlanın sesi hafifçe yükseldiğinde karşısında ki kız gibi o da yatakta gerilmişti.

"Onu buraya gizlice soktum ve yaralarıyla ilgilendim. Yabancı birinin burada olmasından hoşlanmayacaklardır."

"Şimdi neredeler ki?" kız gergin bir sesle sordu.

Yaşanan birkaç saniye sessizliğin ardından oğlan derin bir nefes verdi ve "bölgeye saldırı olmuş, kraliçe de onları saraya çağırdı," dedi.

"Kraliçe şu sıralar çok gergin," diye yorumladı kızda.

"Evet, işte tam da o yüzden şu an bölgede bir insanın bulunduğunu bilmemesi gerekiyor."

"Haklısın," dedi ince ses tekrar kabullenerek. "Ato başımıza iş açtı resmen."

"Ato bizden yardım istedi ve ona yardım edeceğiz. Onlar gelene kadar çocuğu iyileştirip sonra da sınırı götürürüz. Ondan sonrasında başının çaresine bakar."

Sehun'un kaşları çatılırken alnının ortasında ince bir çizgi oluşmuştu. Şu an bulunduğu yerin tehlikeli olduğunu yeni kavrayabilmiş ve aklında nerede olduğuna dair birçok teori dolaşmaya başlamıştı. Bir Kraliçeden bahsediyorlardı ve Sehun'un bildiği kadarıyla bir hanenin başına geçip taht sahibi olmuş bir Kraliçe yoktu.

Fire and Blood // sekaiWhere stories live. Discover now