11

1.7K 234 79
                                    


Hiç alışamayacağımızı zannettiğimiz şeylere bir gün alıştığımız gibi, acısının asla geçmeyeceğini sandığımız duygularda bir gün soğumaya yüz tutuyordu. Belki kaybolmuyordu fakat eskisi kadar da acıtmıyor, onun yerine bıraktığı boşluk hissiyle yaşamına devam etmeye çalışıyorsun. Hayatımın her bir döneminde bir şeylere yapmaya ya da hissetmeye zorlanmıştım. Bunun için tamamen hayatıma lanet edemezdim, mutlu olduğum ve kalbimin sıcaklıkla kavrulduğu zamanların sayfaları anılarımda hala tazeliğini koruyordu. Yoluma bakmış ve devam etmiştim. Belki de devam ediyormuş gibi davranmıştım.

Duyduğum ufak tıkırtılarla gözlerimi izlediğim gökyüzünden kaldırıp gece olduğundan görmekte zorlandığım gölgelere çevirdim. Gölgeler çok geçmeden dolunayın yaydığı ışığının altında parlayarak kendilerini ifşa etmişlerdi. Dominic ve Yancy büyük parlak gülümsemelerle yanıma gelirken bir yandan da sessiz olmaya çalışarak ayağa kalkmamı söylüyorlardı. Kaşlarımı çatıp olduğum yerde dikilirken, "ne oldu?" diye sordum.

Dominic yanıma geldiğinde bir elini omzuma yerleştirmiş ve derin nefesler almaya çalışırken, kendini daha çabuk toparlamış olan Yancy konuşmuştu.

"General ani bir baskın yapmaya karar vermiş bizim bölgeye, haberini aldık."

Ne var bunda dercesine baktığımda da ikisi birden gözlerini devirmişti. Bazen ikiz gibi hareket etmeyi çok seviyorlardı.

"Eğer kendimizi onu gösterip sevdirirsek belki bizi birinci bölgeye alır, oğlum bu fırsat her zaman ayağımıza gelmez." dedi Dominic büyük bir heyecanla hemen dibimdeyken.

Her ne kadar itiraz etmeye çalışsam da ikisi birden beni ayağa kaldırmayı başarmış ve az önceki huzurumun içine ederek beni sürükleyerek buradan uzaklaştırmışlardı.

Hayatımın garip tercihlerinden biri hiç şüphesiz Suho'nun kurmaya başardığı ordunun içinde sıradan bir asker olmaktı. Ne kimse benim gerçek kimliğimi biliyordu ne de ben kimseye bir şeyler açıklamak zorunda kalıyordum. Kısaca kestirdiğim ve siyaha boyattığım saçlarım eski benim üzerini örtmemi sağlamış olsam da yine de gözlerim kendini ele vererek insanların dikkatini çekmeye devam ediyordu. Eski benden kurtulmak o kadar da kolay değildi işte.

Bölgeye vardığımızda birçok asker çadırlarından çıkarak aceleyle hizaya girmeye çalışıyordu. Hepsinin yüzünde aynı umut kırıntıları vardı. Birinci bölge her askerin hayaliydi. Daha iyi yemek, arada sıra da şehre inme izni ve tabii ki hayallerini süsleyen kişiler... Oysa beşinci bölgeden birinci bölgeye geçmeleri imkansızdı. Bunun için hala çok fazla eksikleri vardı. Şu an bir savaşın içinde olsaydık yarısından fazlası çoktan ilk dakikalarında ölmüş olurdu.

Dominic ve Yancy de sıraya girdiğinde bende Yancy'nin yanın geçmiş ve sıkıntıyla hemen bunun geçmesini dilemekten başka bir şey yapmamıştım. General elbette ki beni tanıyordu ve bu bölgeye gelmemde ki tek amacım tanıdık yüzler görmek istemeyişimdi. Bunu Suho'ya ilk söylediğimde bir an cidden delireceğini düşünmüştüm. Buna sonuna kadar karşı çıksa da Yixing bir şekilde onu ikna ederek bana ufak bir mesaj göndermiş ve benim yanımda olduğunu belli etmişti. Yixing... Onu hiçbir zaman çözemeyecektim sanırım. Belki de yaptığı görünürde bu olsa bile asıl niyeti yardım bile olmayabilirdi. Beyninin içinde dönen düşünceler tam bir sırdı.

General atıyla beraber giriş yaptığında arkasında sadece iki asker ona eşlik ediyordu, şaşırmış bir şekilde ona baktım. Atın üstünde ki cüssesiyle göz göze geldiğimde önümden beş veya altı adım uzaktaydı ve onunda bakışları bir süre üstümde dursa da çok fazla sürmeden diğer askerlere çevirmişti. Buraya gezmek için gelmediği acelesinden belli olurken bunu da göstererek çok fazla durmamış, rütbeli kişilerin durduğu çadıra doğru gitmişti.

Fire and Blood // sekaiDonde viven las historias. Descúbrelo ahora