42 • part 1

903 108 92
                                    


Bir sorun yok dedim kendime, kesinlikle bir sorun yoktu. En azından ortada görünen durum buymuş gibi olsa da aslında bana göre bu büyük bir sorundu. Jongin ve Kyungsoo... Beni şaşırtarak oldukça iyi anlaşmışlardı, sanki yıllarca birbirlerini görmemiş iki arkadaşın kavuşması gibiydi her şey. Jongin çok fazla herkesle arkadaşlık kuran biri değildi, her ne kadar çok arkadaş canlısı gibi gözükse de hatta onun aksine Kai'nin bile arkadaş çevresi daha genişti. Jongin ise... kendi küçük dünyasında ki insanlarla yetinen ve diğerlerine karşı kapılarını kapatmasa da oldukça küçük bir aralık bırakan birisiydi, bu yüzden Jongin'in Kyungsoo ile bu kadar çabuk kaynaşması elbette beni gafil avlamıştı. Yol boyunca onların konuşmalarını dinlemiş ama tek kelime bile edememiştim. İtiraf etmek istemesem de o an fazlalık gibi hissetmiştim kendimi. Yanlarında duruyor olsam bile sanki varlığımın farkında bile değillerdi ve bu his sandığımdan daha fazla canımı sıkmıştı.

Yine de bunu büyütmemeye çalışsam da kaleye geldiğimizde Chen ve Wendy'nin de Kyungsoo'yu oldukça iyi karşılaması aslında endişelenmekte haklı olduğumu vurguluyordu biraz. Onlar zaten herkesle iyi anlaştıkları için bu durum beni diğeri kadar şaşırtmamıştı, onlar için yeni yüz her zaman yeni eğlence demekti. Ama yine de akşam yemeğinde Chen ve Wendy'nin tavrı da beni huzursuz etmeye yetmişti. Çünkü aynı şekilde burada da varlığım çok belli değildi. Chen yemeğini beğenip beğenmediğini anlamak için Kyungsoo'nun gözlerinin içine bakıyor, Wendy ise Kyungsoo'nun dikkatini çekmek için aklına gelen her şeyi aynı Jongin gibi sorup duruyordu. İlk defa bu gürültü başımı ağrıtmıştı. Belki de yaptığım çocukluktu ama kendime hâkim olamıyordum. Dışlanmış, ilgi bekleyen bir çocuk gibi hissediyordum kendimi. Bu yüzden de daha fazla kendimi tutamadığımda, sahte bir öksürük bırakarak tüm gece boyunca ilk defa ses çıkarmış ve dikkatlerini çekmeye çalışmıştım. Kyungsoo bunu fark eden ilk kişi, hatta tek kişi olmuş ve en azından görünmez olmadığımı bana kanıtlamıştı. Diğerleri de Kyungsoo sayesinde bakışlarını bana çevirdiklerinde, "Neden benim yanımda durmak istiyorsun?" diye sordum lafı uzatmaya gerek duymadan. Sorum beklenmedik ve fazlasıyla soğuk etki bırakmıştı şık masada.

Kyungsoo kendini toparlayan ilk kişi oldu ve çatalında taşıdığı eti ağzına doğru götürmeden önce, "Sizin gibi güçlü birinin yanında neden durmak istemeyeyim ki?" dedi, aynı zamanda garipliği önlemeye çalışıyormuş gibi şen bir sesle de gülmüştü. Çabası işe yaramış olacak ki, Wendy onun bu sözleriyle beraber tatlı tatlı kıkırdamış ama ben kesinlikle bu sözleri onlar kadar gerçekçi bir iltifat olarak bulmamıştım. Ya beni tatlı sözlerle kandırabileceği bir oğlan olarak görüyordu ya da diğerlerinin gözünü girmek için her şeyi denemeye hazırdı. Ya da... ben fazla paranoyak davranıyordum.

Sert ifademi bozmadan ona bakmaya devam ettiğimde sorumun ciddiyetini fark etmesini sağlayabilmiştim. Yüzündeki gülümseme yavaşça silinerek yok olduğunda, "Önceki halimi gördün..." diyerek başladı daha ciddi bir ifadeyle. "O halimden bile daha yaşlıyım ben Sehun. Tüm ömrümü Işık Tanrılarına adadım. Şu an bu haldeysem, hala yaşıyorsam, bunu hem onlara hem de sana borçluyum. Sen ateşin oğlusun, buna daha önce de söyledim sana. Senin yanında durmak istemem kadar normal bir şey yok."

Kaşlarımı neredeyse saç diplerime değecek kadar kaldırdım. "Yani bana bağlılık yemini ettin?" Bakışlarını bir saniye bile olsun benden çekmezken başını salladı. Kendince samimi görünüyordu ama ona karşı hala temkinliydim. Ona güvenmek istemeyen tarafım daha ağır basıyordu ve bunun nedenini de tam olarak bilmiyordum. Aramızda bir an için yaşanan tuhaf sessizlik bizi gerginleştirirken, Chen'in araya girmesi bunun daha da ilerlemesini engelleyen tek şey oldu.

"Wow, kaç yaşındasın ki şu an? Hiç yaşlı gibi gözükmüyorsun." Gözlerindeki açıkça belli olan hayranlıkla yavaşça Kyungsoo'yu süzmüştü. "Hem de hiç."

Fire and Blood // sekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin