•final

1.1K 118 234
                                    


Kai'nin canı yandıkça, Sehun'un içinden bir şeyler kopuyor ve onun acısına ortak oluyordu. Esmer olanın hissettiğinin onda birini bile yaşamıyordu ama bu bile kalbinin söküp atma isteğiyle dolmasını sağlıyordu. Elinden hiçbir şey gelmezken, sadece oturup bu anları izlemek en zor şeydi. Elini tutup tüm tanrılara dua ederken ne kadar çaresiz göründüğünü biliyordu, bir şeyler yapması gerekiyordu; Kai'nin artık acı çekmesini engelleyecek, yaralarını iyileştirecek ve sanki bunlar hiç yaşanmamış gibi bir sandığın içine gömülecek bir an olarak kanmasını sağlayacak bir şeyler yapması gerekiyordu. Ama o kadar acizdi ki hiçbir şey yapamıyordu.

Kai'yi çadıra taşıdıklarında, Kyungsoo elinden geleni yapmaya çalışırken Sehun sanki her şey bitmiş gibi hissetti. Burası geldikleri son noktaydı ve bundan sonrası yoktu. Her şey bitmiş ve geriye kabullenmek kalmıştı gibi.

"Onu yaşat." Bağırmaktan artık kısılan sesi çadırdaki kargaşada kaybolmuş olsa da Kyungsoo onu duymuştu. Duyduğunu biliyordu. Her ne kadar gözlerini Kai'den ayırmasa da çok kısa bir an için duraksamıştı. Jongin'in eli onu dengede tutmak istermiş gibi hala belinde sağlam bir şekilde duruyordu. Eğer elini çekerse belki de tahmin ettiği gibi Sehun pes ederek düşecekti. Yine de hissettiği tüm zayıflığa rağmen kelimelerin her birini bastırarak söylemeyi başardı. "Onu yaşatamazsan, kimse burada canlı kalmaz."

Jongin'in bakışlarını üzerinde hissetse de Jongin herhangi bir şey söylemedi, tıpkı Kai'nin yaralarıyla ilgilenenler gibi. Belki de acıdan, kızgınlıktan bunları söylediğini düşünüyorlardı. Sehun, Jongin'e daha çok yaslanırken gözlerini Kai'nin yüzünden ayırmadı. Ne kadar ciddi olduğunu anlatmaya gerek duymamıştı. O an istediği tek şey tüm bunların bitmesi ve eskisi gibi Kai'ye sarılmaktı.

Bunun kolay olmayacağını biliyordu, ilk günden Kai'nin mucize bir şekilde iyileşmesini beklemek çocukluk olurdu ama yine de geceyi büyük bir gerginlik ve ağlama seanslarıyla geçirdikten sonra sabahın ilk ışıklarıyla beraber her şeyin düzeleceğini ummuştu gizlice. Kai'nin ilk yaralandığını gördükten sonra ki gibi yine çabucak iyileşeceğini ve Kai'nin ne kadar güçlü olduğu hakkında böbürlenmesini duyacağını sanmıştı. Hatta Sehun'un bu kadar abartıp ağladığı için ona kızacağını düşünmüştü. Fakat hiçbiri gerçekleşmedi.

Kai'nin bilinci yerine gelmedi, bazen acıyla ağzından kısık inlemeler dökülüyor ve yüzü kasılıyordu. Göğsünün sağ tarafında yaralar iyileşmek yerine daha çok kötüye gidiyordu. Elflerin kullandığı zehirli bir madde mızraklarının ve oklarının üstüne sürülmüş olduğunu söylemişti Kyungsoo, bu da Kai'nin durumunu çok daha kötü bir hale getiriyordu.

"Cadı olduğuna emin misin sen?" Sehun'un sert çıkartmaya çalıştığı sesi bir kez daha çadırda yankılandığında değişen bir şey olmamıştı. Her ne kadar güçlü ve sert durmaya çalışsa da sesinde ki yalvarmayı saklayamıyordu. Yine de denemekten geri durmamıştı. "Tek yaptığın şey izlemek ve saçma sapan, hiçbir şeye yaramayan kremler sürmek! Bunlar Kai'nin uyanmasını sağlamayacak!"

Kyungsoo ise sanki onun ağzından çıkanları duymuyormuş gibi boş gözlerle ona bakmış, "Bebeğin durumu nasıl?" diye sormuştu. O an Sehun histerik krizine gireceğine sanmıştı. Ağzından çıkan acı dolu kahkahanın çıkmasına engel olamadı. Herkes onun delirmesini istiyordu!

Kyungsoo yavaşça yaklaştığında temkinli gözleri bir yandan da onu inceliyordu. "Ruh eşlerinin bizim bilmediğimiz birçok ortak noktası olabiliyor. Mesela acılarını paylaşmak gibi... Eğer Kai'nin acısını hissediyorsan bu sana ve bebeğe zarar verebilir Sehun. Şimdi söyle, senin ve bebeğin durumu nasıl?"

Fire and Blood // sekaiWhere stories live. Discover now