27

1.5K 203 167
                                    


Bazen sadece gözlerini açar ve bakarsın ama yine de göremezsin. Bazen ise gözlerin kapalı olduğu halde göremediğin kadar şey görür ve keşfedersin. Bazıları yanıltıcı, bazıları ise hiç olmadığı kadar gerçektir. Önemli olan senin hangisini tercih ettiğindi belki de. Tüm hayatını kör olarak yaşamak bile isteyebilirsin, gerçekler her zaman güzel ve tatlı olmayabilir. Diğerlerinin aksine yalanlarla yaşamak sahte olsa bile en azından daha rahatlatıcı da gelebilir. Ya da bu da sadece kendini kandırmanın bir diğer bahanesi. Ne zaman istemediğim bir durumla karşılaşsam bir şekilde kendimi kandırmaya devam etmem gibi. Görmezden gelinince sanki hiç olmamış gibi davranmak her zaman daha kolay oluyor, kötü yanı ise... hiçbir zaman sonsuza kadar devam etmiyor. Bunu birkaç kez deneyimlemiştim bile.

Güneş dün gecenin soğukluğunu götürdüğü gibi yerine fazlasıyla sıcaklığını da getirmişti. Üstümdeki ince kıyafetlere rağmen tenime yapışmış terleri hissedebiliyordum. En azından yola çıkmadan önce kısa bir duş alsam çok daha iyi olabilirdi ama her şey o kadar ani hızlı gerçekleşmişti ki kahvaltıyı yapabildiğime şükretmeliydim belki de. Atın üstünden iki bacağımı da oynatarak gerilmiş olan kaslarımı hareket ettirerek gevşetmeye çalıştım. Bu sırada atını yanımda süren Taeyong'un bakışları pek de yardımcı olmuyordu. Tilki çocuk, alnına doğru gelen turuncu saçlarının altında kalan çekik gözleri ile sürekli bana bakışlar atıyor ve ona geri baktığımda ise hemen bakışlarını kaçırıyordu. Benden çekindiğini zaten biliyorum ama yine de bu kadar gergin olması, konunun sadece yabancı birinin yanında hissedilen basit bir gerginlik olmadığını gösteriyordu.

"Senle resmi olarak tanışmadık diye hatırlıyorum," diyerek öylesine laf attım.

Ona karşı konuşmuş olmam onu şaşırtmış olsa gerek, gözlerini kocaman açtı ve bakışlarını hemen geri kaçırarak önüne döndü. Benden neden bu kadar çekiniyordu ki? Benden korkması için hiçbir durum yoktu, onunla konuşma fırsatım bile olmamıştı daha önce. Dışarıdan çok da korkutucu göründüğümü düşünmüyorum, en azından daha önce böyle bir tepki hiç almamıştım.

Bir daha düşün, diye fısıldadı diğer Sehun. Ateşin tenimde bıraktığı hissi hayal meyal hatırlarken bir an için duraksadım.

Rahat davranmaya çalışarak sesimi olabildiğince daha yumuşatmaya çalışırken, bu küçük tilki çocuğun benden korkması en son isteyeceğim şeydi. "Ben Sehun ve senin adında Taeyong, değil mi?"

Kısa bir an duraksamanın ardından küçük bir baş sallamayla beni onayladı. Çekik gözleri sanki bir şey arıyormuş gibi etrafta gezerken derin bir nefes aldım. Yol uzundu ve ben zar zor tuttuğum benliğimin tekrar iç savaşa girmesini ve derin düşüncelere dalmasını istemiyorum. Dünden kalma üstümde bir çöküntü, taşların altında kalıp ezilmiş gibi hisseden bir bedenim vardı. Sadece kafamı dağıtacak bir şeyler lazımdı, yoksa düşünmeye başladığım an sanki hiç sonu gelmeyecekmiş gibi duran derin bir çukur beni içine çekecekti ve o çukurda beni bekleyen bir çift siyah göz vardı.

"Ne zamandır Donghun'u tanıyorsun?" diye sordum tam önümüzde ilerleyen Donghun'un sırtına bakarken. Orta yaşlı adam beni görmezden gelme konusunda kararlıydı.

Taeyong bu sefer az da olsa gülümseyerek benim gibi Donghun'a kısa bir bakış attı. Omzunu silkerek, "Doğduğumdan beri?" dedi.

"Şu an kaç yaşındasın?"

"16."

İstemsiz güler gibi ses çıkarttım. "Sana karşı tam bir koruyucu baba olsa gerek."

Benim şakacı yaklaşıma oldukça ciddi bir şekilde karşılayıp tekrar küçük bir baş sallamasıyla beni onaylamıştı. Bu konuda çokta şikayetçiymiş gibi görünmüyordu. Eskisi gibi artık gergin durmadığında bende kendimi hafiflemiş hissettim, her ne kadar şu an o duygunun yanından bile geçmemiş olsam da. Sohbetimiz devam ettiğinde ufak şakalar yapmaya başladım ve böylece, inanılması zor ama Taeyong'un gülmesini bile sağladım. Bugün yapabildiğim tek iyi şey buydu. Bir süre sonra konuşmalarımız çok arasında, "Neden başta benden çekiniyordun?" diye sordum. Bunu gerçekten merak ediyordum. Başını öne eğdi ve atının başını okşarken kısa bir süreliğine cevabı düşündü. Aslında nasıl söylemesi gerektiğine karar vermeye çalışıyormuş gibi görünüyordu.

Fire and Blood // sekaiWhere stories live. Discover now