SEVDA ÇİÇEĞİ

101K 2.2K 224
                                    

🌸

Bir ruhun kapısını çalan duyguların içeri giriş bile o ruhun elinden tutan insandı. Bir salıncağı sallayan ipler, bir lunaparkta balonuyla koşan çocuğun hissettiği heyecandı. Gözlerin kelimeleri, dudakların tebessümü olan o insanı bulmak ise beklenmedik bir kaza kurşunu ile ölüme yürümekti.

Vatan uğruna verilen bir hayata ışık tutmak kolay değildi, dudaklardan düşen kelimelerin yaptığı yaraların şifacısı o ışığı tutan ellerdi. Kalbin aynasının yüzeyini temizlemek zordu, pes etmeden yapılan fedakarlıklar o ışığı canlı tutacaktı.

Genç kadın sinirle soluyarak karşısındaki adama baktı. "Ne yapıyorsun ya? Bıraksana kolumu!"

Genç adamın da kadından pek bir farkı yoktu. Vücudu kendini sıkmaktan kaskatı kesilmişti ve yüzündeki her bir kas gerim gerim gerilmişti. Koyu kahve gözleri parkın başındaki otoparka park ettiği arabasında odaklıyken sinirle burnundan soluyordu.

Genç adamın duymamazlıktan gelmesi genç kadını daha da sinirlendirmişti. Sertçe tutarak çektiği kolunu bir kez daha o kuvvetli parmaklar arasından kurtarmaya çalışarak, "Sana diyorum!" diye bağırdı. Öfkeden kızaran yüzü al aldı. "Ne yaptığını sanıyorsun sen? Bana bu şekilde davranamazsın!"

Genç adam bir anda durdu. Öfkeden kan oturmuş gözleri aniden genç kadına döndüğünde tekrar karşı karşıya kaldığı manzara öfkesini ikiye katlamıştı.

Burnundan sert bir nefes verdi. Genç kadını sıkıca tuttuğu kolundan kendine doğru çekerek burnunun dibine soktu. Tam dibine giren kadının yüzünde hafif bir korku belirse de burnunu havaya dikmeye devam ediyordu. Bu kadının inadı bir gün kafayı yemesine sebep olacaktı.

"Bana bak kızım," dedi, sesinde herhangi bir yükseklik yoktu fakat bakışlarının altında yatan öfkeli canavar birazdan yükseleceğini söylüyordu. "Ben böyle şeylere gelemem."

Genç kadın kolunu sertçe çekti. "Bana ne senin böyle şeylere gelememenden!"

Genç adamın dişleri birbirine kenetlendi. "Dalga mı geçiyorsun sen benimle?"

"Ne dalga geçeceğim ben seninle be! Bırak kolumu!" Öfkeyle karşısındaki adamın gözlerine baktı. "Ben senin oraya buraya sürükleyebileceğin bir kız değilim!"

Genç adamın damarları öfkeyle kabardı. Sakin kalmak için kendine bilmem kaçıncı kere emir verirken gözleri genç kadının yüzünde takıldı. Islak kirpikleri, saçlarından damlayan su damlalarının ıslattığı pembeleşmiş yanakları ve dişlerini geçirmekten kızarmış dudakları... Biraz daha ondan uzaklaşmazsa kızı tuttuğu gibi kendi bedenine yaslayacak ve dudaklarına kapanacaktı.

Genç kadını kendinden uzaklaştırdı. Yeniden önüne dönüp yürümeye başlarken tuttuğu kolundan da onu çekiştirmeye başlamıştı. Genç kadın sürüklenir gibi zorla adamın arkasından yürümeye devam ederken dişlerini sinirle sıktı. Bir haftadır cehennemi yaşıyordu.

Genç kadının aklına düşen cümleler bir bir kulağında çınlamaya başladı. Zaman sildi sansa da silmemişti işte.

"Anlaman lazım kızım, benim tek sevdam vatana. Bizden bir halt olmaz. O yüzden ne seni kendime katarım ne de kendimi sana yaklaştırırım. Sen çiçeksin, güzelsin, narinsin. Ben ise askerim, ateşim, ölümüm. Herkes kendi yoluna. Sen kendi çiçekli bahçende yaşamaya devam et, bende ölüm kokan topraklarımda."

Gözleri kısıldı genç kadının. Boğazındaki yumru onu bozguna uğrattığında dolan gözlerine lanet etmişti. Onun karşısında ağlamak istemiyordu. Zaten bir haftadır cehennemi yaşıyordu.

SEVDA ÇİÇEĞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin