67

9.2K 956 465
                                    


Akşam, ablasının saçlarını kazıdığı fotoğrafa bakarken yutkundu.

Babasını ikna etmesi neyi değiştirecekti? Ya da buradaki herkesle tanışması?

Ya da 5 saat boyunca kendinden ağır poşet taşıması?

Önemli olan Lisa'yı ikna etmekti, onu da yapamazdı.

Nasıl yapabilirdi ki? Gitme diyemezdi.

"Hey." Kafasını kaldırdı. Lisa gülümseyerek yanına oturdu.

"Ablan mı?" Dudaklarını birbirine bastırdı. "Evet, saçlarını kazımış."

"Çok güzel olmuş, ben de mi yapsam?" Güldü. "Sen her şekilde güzelsin."

"Bırak bu oyunları." Güldüler. Uzun süren sessiz, anlatmak isteğip yapamayacaklarını gösteriyordu.

"Lisa."

"Jungkook."

Duraksadılar. Bir şeyler ters gidiyordu, birbirlerinin yüzünden anlayabiliyordu.

"Eğer seni kötü etkiliyorsa-" Lisa güldü. "Sakın bana ayrılalım deme." Kafasını çevirdi çocuk.

Derin bir nefes verdi.

"Bak, babam yüzünden yaptığını biliyorum. Ama İnan bana, sana güvenmeye başladı."

"Peki sen gittiğinde ne olacak?" Bakmamıştı genç kızın gözlerine. Kızın göğsü kaç gündür stresler içinde düşündüğü konuyla inip kalkıyordu.

"Sen gidince babanın bana güvenmesi neyi değiştirecek?" Bir şey söyleyemedi. "Demek istediğim..." önüne düşen saçlarını geri attı. "Gelirsin değil mi ziyarete? Yani bizi, beni." Ağzını araladı, konuşmak istedi. Ama bir şey söyleyemedi, çünkü bildiği şeylerden biri de pek vakti olmayacağıydı.

"BamBam bana söylemediğin bir şeyi söyledi." Güldü.

"Dört yıl hiç gelmeyeceksin değil mi?"

Kız hareket dahi edemedi.

Doğruya ne söylenirdi ki?

"Bana sadece mantıksız gelen bir şey var Lisa," derin bir nefes verdi. "Ulaşmaya çalıştıkça daha da imkansızlaşmaktan, sen de rahatsız olmuyor musun?"

Söyleyemedi. Yapamadı.

Çocuğun yüzüne baktı.

Kafasını salladı Jungkook. "Öyle istiyorsan, öyle olsun."

"AÇ LAN ŞU LANET TELEFONU!" Telefonu titremeye başladığında Lisa korkuyla çığlık attı. Gözlerini devirdi Jungkook. "Korkma, Taehyung telefonuma girip kendine özel zil sesi yapmış. Arayınca bu çalıyor."

"Ciddi olamazsın."

Görüntülü aradığını fark ettiğinde telefonu kaldırıp, onayladı aramayı.

En önde Taehyung olmak üzere herkes ordaydı.

"ÇIKIN LAN ORDAN! KOLTUĞUMA OTURMUŞSUN VASIFSIZ!" Jae Teyze.

Jimin yere fırlatıp koltuğa otururken, Jimin yere değen kalçasını tutup sinirle düştüğü yerden kadına baktı. "Menopozdasın diye bir şey demiyorum."

"Seni menopoza sokar çıkarırım, kısa boyunla utanmadan gepgenç bir kadına söylediğin şeylere bak."

"Bizi duyuyorlar!" Jisoo bağırmıştı. Etraf sesssizleşti. "Merhaba gençler." Diyerek gülümsedi Namjoon.

"Hey." Jungkook elini salladı.

"Nasılsınız?"

"İyiyiz." Dedi Lisa gülümserken. Jungkook kafasını salladı sinirle gülümserken.

"Oh oh. İyi. Ne yaptın yedin mi dayağını?"

"Yok, gizliden işkence yapmaya tercih ediyor. Yavaş yavaş öldürecek."

"Jungkook."

"Ne? Pazarda, üç tane Namjoon iki tane Taehyung üç tane de babandan taşıdım ben."

"Tayland nasıl? Beğendin mi Jungkook?"

"Kimseyi anlamam dışında fena değil. Küfür etse mal gibi bakacağım."

"Bu iyi bir şey değil mi? En azından kavga çıkmaz."

"Ha, çıkacak." Güldü alayla. "Burda bir pezevenk var," her sabah pes etmeden gelmeye devam etse de şu an yoktu. "Bana rakip olacağını sanıyor, puşta bak."

"Lisa'yı mi seviyor?"

Lisa şaşkınlıkla çocuğa baktı. "Ne? Sana kim söyledi?"

"Kanka, sen iste dövmeye geliriz."

"Kimse kimseyi dövmüyor." Gülmeye başladılar.

"Lisa!" Kız adını duyduğunda gülümsedi. "Gitmem gerek, sonra tekrar konuşuruz millet." Elini salladı.

"Ben de kapatayım. Biraz daha manzarayı izleyeceğim." Gözlerini devirdi Chaeyoung. "Bence siz bizi kandırıyorsunuz."

"Hey, Chae!"

"Daha uzun bir konuşma olur sanmıştım. Örgümü de almıştım." Güldüler. "Lisa hanımın işleri yoğun. Amerika'ya gideceği için, herkesle vakit geçirmesi gerekiyor." Bozuntuya vermedi Lisa.

"Nerde şu baba denen adam. Göster bakayım." Güldü Lisa. "Şu an burada değil."

"İyi, yarın tekrar arayacağım. O zaman uzun konuşacağız. Sizi özledik."

"Tamam." Dedi Jungkook gülerken.

Aramayı kapatırken, yüzündeki sırıtış silinmişti. Kız ayağa kalkarken, son kez kafasını manzaraya diken çocuğa baktı.

Sonra yürümeye başladı.

~

Gözlerini açtı. Beli uyuşmuştu, soğuk zemin başını ağrıtmaya başlamıştı. Biri onu dürtüyordu. Kafasını kaldırdı bulanık gözlerle. Gözlerini açmaya çalıştı.

Baba Bey?

Bay Manoban, o Bay Manobandı. Baba Bey demek çok saçma değil miydi? Baban olmayan birine niye baba derdin ki?

Gözleriyle kalk dercesine işaret etti. Jungkook. Ağrıyan vücuduyla doğrulmaya çalıştı. Anlaşılan manzarayı izlerken uyuyakalmıştı.

Çocuğun kalkmasına yardım etmeye başladığında, Jungkook yutkundu.

Omzunda duran yünlü ufak örtüyü açıp çocuğun omuzlarına koydu. Sinirle çocuğun suratına bakıp söylenmeye başladı. Ama ne söylediğini de bilmiyordu.

Yeni doğmuş bir bebek saflığında yüzüne bakan çocuğun gözlerine bakıp güldü adam. Hem ne dediğini anlamaması komikti, hem de bir babadan sevgi görmek ne bilmemesi üzücüydü.

Biliyordu, çünkü ne zaman Lisa'ya sarılsa ona olan bakışları tuhaf oluyordu. İlk önce, aptal bir kıskançlık içinde olduğunu sanıp sinirlenmiş ve Lisa'ya sormaya gitmişti. Lisa gerçeği anlatınca, empati yapmaya çalıştı.

Ona verilmeyen sevgiyi kızına vermeye çalışıyordu işte, hem ona taşıttırdığı poşetlerden bir kere bile şikayet etmemiş ve Tayland'a kadar onun için gelmişti. Herkesle çok iyi anlaşmış, dillerini bilmemesine rağmen çocukların bile favori insanı olmuştu.

Ciddi istifini bozmadan çocuğun suratına baktı.

Gözleriyle evi işaret ettiğinde, ona verilen odaya gidip orada uyuması gerektiğini söylemeye çalıştığını anlamıştı. Saygıyla eğilip hala uykulu gözlerle yürümeye başladı.

Az önce hissettiği önemsenme duygusu onu şaşırttığı kadar yeni de gelmişti.

Bir baba, böyle olmalıydı, değil mi?

mposine  ✿ liskookWhere stories live. Discover now