9

1.8K 275 22
                                    

"Vay canına! Çok güzel!"

"İnsanlar oldukça eğleniyormuş gibi görünüyor."

"Keşke orada olabilseydik.."

Çeşitli mırıldanmalara aldırmadan gizlice girdiğimiz hastanenin çatı katındaki geniş cam duvarın önüne sıralanmış bir şekilde şehirde yapılan renkli yılbaşı kutlamasını ve gökyüzünde patlayan renkli çiçekleri izleyen arkadaşlarıma döndüm istemsizce. Bu sene on altı yaşımıza girecektik ve bunca zaman boyunca hala bu hastaneden adam akıllı dışarıya adım atamamıştık. Bu zamana kadar çoğu aile durumun ciddiyetinin farkında olsa da, buna daha fazla devam etmek istemediklerini belirterek çocuklarını bu deneyden almak istediklerini belirtseler de hastane yönetimi ailelerin imzaladıkları anlaşmayı öne sürerek çocukları almalarını engellemişti. Tüm bunlara rağmen yüklü bir miktar tazminat ödeyerek çocuğunu geri alan bir aile de yok değildi, ancak hastaneden ayrıldıktan bir hafta sonra çocuk ölmüştü ve bu durum da diğer ailelerin gözünü korkutmuş gibiydi. Yine de, o çocuğun hayatının huzurlu bir ölümle sonlandığını bildiğim için mutluydum. Son bir haftası, ailesiyle birlikte mutlu bir şekilde geçmiş olmalıydı ve hastanenin bir köşesinde nasıl olduğu tamamen belirsiz bir şekilde ölmekten kat ve kat daha iyiydi.

Şimdilik en büyük korkum, birkaç sene önce gördüğüm kız gibi tuhaf ve korkunç bir ölümle karşılaşmak olmuştu. Bunu kimseye anlatamamışım, ki anlatsam bile pek bir işe yarayacağını sanmıyordum, ne de olsa bir avuç çocuktan ibarettik ve kimsenin bize böylesine ciddi bir konuda inanacağını, inansa bile bir avuç çocuğun tarafını tutacaklarından şüpheliydim. Anne ve babama anlatmak hiç aklımın ucundan bile geçmemişti, ki onların zaten bu olayları benden daha iyi bildiklerine adım kadar emindim. Bu yüzden, elimde yeterli kanıt olmadan herhangi bir risk almayı ve zaten ince bir ipliğe bağlı olan hayatımı da bu uğurda boşu boşuna harcamayı reddediyordum. En azından öleceksem bile bunun, bir şeyleri başardıktan sonra olmasını tercih ederdim.

Ayrıca... Şu anki kadroyla başarabileceğim en uçuk plan, yemekhaneden gizlice şeker araklamaktan ibaretti. Bu yüzden hem onların, hem de benim can güvenliğim için susmak zorundaydım.

Melany, Martin, Rachael, Hiro ve Aras... Koskoca oyun odasında bizden başka kimse kalmamıştı.

Bizimki de dahil olmak üzere tüm oyun odalarını, geçerli gördükleri birkaç nedenle ve her çocukla daha iyi ilgilenmek amacıyla çocukları altışar kişilik gruplara ayırarak hepsini farklı katlara taşımışlardı, ancak bunun arkasındaki neden hiç de söyledikleri kadar masum değildi. Olanlara karşı gözlerim açıldığından bu yana kadar hareketlerinin arkasını görmek ve tahmin etmek beni artık o kadar zorlamıyordu ve çocukları bu şekilde gruplara ayırmalarının sebebinin de tüm bu ölümlerin üzerini ellerinden geldiği kadar örtmeye çalışmaları olduğunu bilmek beni ciddi anlamda ürpertiyordu. Ne de olsa belli bir ölüm sayısından sonra hastane yönetimi otomatik olarak deneye son verme yetkisine sahipti ve bu ölüm oranı, gruplar üzerine kuruluydu.

En azından hafta sonları olan aşı günlerinde birbirimizi görebilme şansımız oluyordu, ve arkadaşlarımın hala yaşayıp yaşamadığını tasdikleyebildiğim en güzel fırsat da bu günlerdi.

Yavaş yavaş sönen ve gökyüzünden kaybolan parlak şekillerin arkalarında bıraktıkları dumana bakarken şehirde yüksek sesli bir müziğin başladığını ve insanların coşkuyla çığlık atmaya başladıklarını duymuştuk. Bunca zaman, hep birlikte dışarıya çıkıp özgürce dolaşmayı ve çeşit çeşit sokak yiyeceklerinden tadıp birlikte eğlenmeyi hayal etmiştik ancak dışarıya çıkışımızın ölümümüz anlamına geldiğini sadece ben bildiğim için böyle hayaller kurmalarını buruk bir ifadeyle izlemekten başka hiçbir şey yapamıyordum.

Derin bir nefes verdim keyifle kahkaha ve çığlıkların olduğu şehre uzun uzun bakarken. On beş yaş, ve burada geçen koskoca beş yıl. Ve tüm bu olanlardan haberdar olarak geçirdiğim koskoca üç yıl... Beynimde tümör olmasaydı, son üç yıldır üzerimde taşıdığım stres bile beni yeniden kanser hastası yapmak için kesinlikle yeterliydi.

"Yine çok düşünüyorsun." diyerek kafamı dürten bir el hissedince başımı, bana merakla bakan Aras'a çevirmiş ve "Sorun yok." dercesine refleks olarak gülümsemiştim.

"Sadece oradaki insanları çok kıskandım. Oldukça eğleniyor gibi görünüyorlar." diyerek somurttuğumda Melany de yanıma gelerek benimle  aynı yüz ifadesini yapmıştı.

"Ne kadar şanslı olduklarını biliyorlar mı acaba?" diye somurtan Melany'le birlikte oyunuma devam ederken Aras'ın yüzündeki buruk ifade gözümden kaçmamıştı.

"Ben böyle çığlık atsaydım muhtemelen ölürdüm." diyerek bir dram filminden fırlamış gibi elinin tersini alnına koyarak mahzun bir ifadeyle başını çevirerek konuşmaya devam etmişti Rachael. "Ah, benim minik ciğerlerim böylesine sıkı bir çalışma zevkine girişmek için fazla hasta."

"Senin minik beynin herhangi bir çalışma zevkine girişmek için fazla tembel, Rachael." diyerek Rachael'a karşı lafını esirgemeden konuşan kişi de kesinlikle Martin olmuştu. O andan sonra ikisi şiddetli bir tartışmaya girerken Hiro'nun masum bir ifadeyle gülerek onları ayırmaya çalıştığını fark etmiştim.

"Hala çocuk gibiler." diye yüzümdeki minik tebessümle onların çocuksu tartışmalarını izlerken Melany bilgiç bir tavırla "Teknik olarak sen de çocuksun." diye konuşunca başımı ona çevirmeden hararetle kavga eden Rachael ve Martin'e bakmaya devam ederek konuşmaya devam etmiştim.

"Büyüseniz bile hiç değişmeyin olur mu?" diye kuru bir sesle konuşmama rağmen yüzümdeki tebessüm hiç kaybolmamıştı. "Kaç yaşında olursanız olun, sizi buna zorlasalar bile... Hiç değişmeyin."

Rüya Askeri 2  [Final]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin