29

1K 187 34
                                    

Mutfak masasının üzerine meşgul bir şekilde tartışan beşliye baktım meraklı bir ifadeyle. Aras, Melany, Martin ve Rachael'ın yanı sıra Hiro da onlara katılmış bir şekilde bilgisayarlardan, telefonlardan bir şeyler araştırıyorlar ve şu anki halleriyle oldukça hararetli bir tartışma ortamı oluşturuyorlardı. Hatta işlerine o kadar odaklanmışlardı ki, hepsinin bağına dokunmama rağmen hiçbiri beni fark etmemiş gibiydi. Ben de sessizce bu ortamın akışını bozmamak için odanın bir köşesinde sessizce beklemeye başlamıştım.

Tabiki son ziyaretimde tartışma konusu olan " saygıdeğer minik çatlak efendi" de hala omzumdaydı..

Ah, ayrıca düşünmem gereken daha pek çok şey vardı..

Tia'yla görüşmemizin üzerinden neredeyse bir hafta daha geçmişti ve bi süre boyunca da hiç arkadaşlarımı ziyaret etmemiştim. Son tartışmamız yüzünden bana hala kızgın olabilecekleri için onlarla yüzleşmektek korktuğum için mi, üzerimdeki aşırı yorgunluk nedeniyle günün on sekiz saatini uyuyarak geçirdiğim için mi, yoksa geri kalan vakitlerimi onları şifacı kıza bağlamaya çalışmakla geçirdiğim için mi bilmiyordum, ancak bir şekilde onlardan kaçmak için bahaneler üretmeye devam ediyordum. Yine de, bir gün bu ânın geleceğini ve bir şekilde onlarla konuşmak zorunda kalacağımı kabul etmek istemesem de içten içe biliyordum sanırım.

Gerçej şu ki, onlara veda etmeden gitmek istememiştim..

"Hayır, direk olarak polislere haber veremeyiz. Oradan kaçtığımız gün, doktorların kulağına bir şekilde polis baskınının olacağı haberi gitmişti. Benzer bir senaryoyla karşılaşırsak eğer, Rüya'nın rehin alınma ihtimali o
artar."

Aras'ın ciddi bir şekilde konuşmasına istemsice kulak misafiri olurken, konuştukları konuyu anlamamla birlikte istemsizce duraksadım.

Ah...

Cidden bunun peşini bırakmak gibi bir niyeti yoktu, değil mi?

"Cidden pes etmek nedir bilmiyorsun." diye dümdüz bir ifadeyle Aras'ın yüzüne bakarken, sesimi duyan herkes birkaç saniyeliğine duraksayıp hemen ardından bakışlarını bana çevirmişti. Gözlerimiz Aras'la kesiştiğindeyse, Aras'ın kaşlarını çattığını fark etmiştim.

"Senden öğrendim." dedi inatçı bir sesle konuşan Aras, aynı düz ifadesini sürdürürken.

"Her zaman, senin beni kendimden bile daha iyi anladığını düşünürdüm. Ama biliyor musun, sorun değil. Böyle düşünmem benim hatamdı." diye konuşurken yüzüme takındığım soğuk ifade, Aras'ın dudaklarını birbirine bastırarak hafif bir gerginlik belirtisi göstermesine neden olmuştu. "Beni hayal kırıklığına uğratabileceğini hiç düşünmemiş olmam benim hatam."

Ortama buz gibi bir sessizlik düşerken Aras'ın gözlerinden, içinde bir şeylerin kırıldığını hissettiren yoğun bir bakış oluşmuştu. O an, içimde bir şeylerin acı acı sızladığını ve midemin burkulması gibi tuhaf bir hissin bedenimi ele geçirdiğini hissetmiştim. Öylesine yoğun bir histi ki bu, hızla içten içe tüm organlarına yayılarak beni huzursuz etmeye başlamıştı.

Böyle konuşmayı ben de istemezdim, ancak buna mecburdum. Benim kurtulmayı istemediğimi zor yoldan da olsa anlamalı ve hepsi bir an önce bu işten vazgeçmeliydi. Öncelikle bu iş düşündüklerinden çok daha fazla tehlikeliydi! Merkez binasının güvenlik önlemleri, önceki hastaneyle kıyaslanamazdı bile. Sırf ölecek bir çocuk için onların hayatlarını tehlikeye atmalarını nasıl isteyebilirdim ki?! Bana yardım etmelerini istemiyordum. Bana yardım etme amacıyla kendilerine zarar vermelerini istemiyordum. Onları kurtarma adına attığım tüm adımların birden hiç olmasına katlanmayı göze almak istemiyordum.  Merkez binasını içten çökertmek için yeterli kanıta zaten sahiptim ve ölümüm hiçbir şekilde boşuna olmayacaktı. Bu yüzden dert etmelerine hiç gerek yoktu. Bu deneyler bir daha tekrarlanmamak üzere sona erecekti ve hep hayal ettiğimiz monoton hayatı gönüllerince yaşayabileceklerdi.

Rüya Askeri 2  [Final]Where stories live. Discover now