17

1.7K 289 85
                                    

Odaya dolan kuru gürültü yüzünden uyanarak gözlerimi aralayıp etraftaki kargaşaya kısık gözlerle bakarken duvara yaslanan sırtımın buz gibi olduğunu ve bedenimin hafifçe titremeye başladığını hissetmiştim. Üzerimde baygın bir şekilde yatan kızı dikkatlice yanlarında getirdikleri sedyeye taşıyan doktorların arasından bir tanesi ilk yardım malzemeleriyle yanıma gelerek kan içinde kalan omzuma gazlı bezle baskı uygulamaya başlamıştı. Halüsinasyon gibi önümden gelip geçen bedenlerin arasından bana yaklaşarak önümde dizlerinin üzerine çöküp destek verircesine elimi tutan Zerter'in yüzünü görünce içten içe küçük bir kızgınlık hissetsem de, sinirlenemeyecek ve hatta düşünemeyecek kadar bitkin hissettiğimi fark etmiştim. O kızın hangi ara üzerime çıktığını ve ağzının içinden tuhaf iğneli uzuvların çıkarak boynuma ve omzuma saplandığını hayal meyal hatırlasam da karşılaştığım durumun ne kadar uçuk olduğunu hala idrak edemiyordum.

Yanımda kalan iki doktor ve elimi beni teselli edercesine tutmaya devam eden Zerter dışında odada kimse kalmayınca, Zerter'ın "Aferin." diye mırıldandığını duymuştum. Belki de normal konuşuyordu, ancak sesleri suyun altındaymışım gibi boğuk boğuk duyduğum için bunun bir mırıldanma olduğunu düşünmüş olabilirdim. Gerçi bunun bir önemi var mıydı ki... "Çok cesurdun." diye ekleyen Zerter'ın yüzüne ağırca çıkan bitkin bakışlarımı gözlerine sabitlemem birkaç saniyeyi bulmuştu.

"Fotoğraf makinesi..." diye mırıldandım, düşünemememe rağmen aklımda tutunabileceğim tek dalım buymuşcasına. "... ucuz bir şey olmasa iyi olur." dememin ardından vizyonum hızla kararmış ve beni alışık olduğum soğuk karanlığın diplerine çekmişti.

Derin bir nefes alarak gözlerimi açtığımda ise, bu sefer kendimi odamda bulmuştum. Saat gece yarısını çoktan geçmiş gibi zifiri bir karanlık odamın her bir yanında uzulca geziniyordu ve tek ışığım, merkez binasının bahçesindeki minik aydınlatmalardan ibaretti. Gökyüzü bile beni bu kabusa uyandırmak istemiyormuş gibi bulutlara bezenmişti ve gerçekten yalnız olduğumu hissedebildiğim küçük anlardan birinin tam ortasına düşmüş gibi hissediyordum.

Uyuşmuş bedenimle birlikte ağır hareketlerle doğrulurken omzumdan bedenime şiddetle yayılan bir ağrı olduğum yerde taş kesmeme neden olan yegane hatırlatıcımdı. Olanlar tüm bunların bir kabus olmadığını haykırırcasına gözlerimin önüne serilirken ne ara gözlerimden akmaya başladığını bile bilmediğim yaşların ellerime düşüşlerini şaşkın bir ifadeyle izlemekle yetinmiştim. Canım acıyordu ve ölesiye korkuyordum. Üstelik yanımda ne baba diyebileceğim birisi kalmıştı, ne arkadaşlarım, ne de kabus dolu gecelerime bekçilik yapan oyuncak ayım...

Yapayalnızdım... Öyle ki bunca sene de bu yalnızlığı birilerine bağlanarak kapatmaya çalıştığımı yeni yeni anlıyordum. Arkadaşlarım yanımdayken de, babama gerçekten baba diyebildiğim zamanlarda bile... Gerçekten yalnız olmasaydım, birkaç sene önce gördüklerimi o an arkadaşlarımla paylaşır mıydım diye düşündüm bir an.. Onlardan teselli bekler miydim? Beni teselli ederler miydi? Üzerimdeki yükü benimle paylaşırlar mıydı? Yalnız başıma odamda Teddy'e sarılarak ağlarken hayal ettiğim gibi, beni kabuslarımdan korurlar mıydı?

Kendi aptallığıma yandım bir süre... Neden hep kurban modelinde ben olmak zorundaydım? Benim de yaşamaya hakkım yok muydu? Beni sevmeyen insanlarla doğdum diye neden her zaman acı çeken ben oluyordum? Neden sadece insanların acılarını çıkardıkları aptal bir stres topundan ibarettim! Neden başkalarının yaşaması için benim ölmem gerekiyordu!

Ben de yaşamak istiyorum...

Neden buna hakkım yoktu? Neden önümdeki tek seçenek ölümden ibaretti..

"Başkaları için ölmek..." diye düzelttim kendimi. Normal bir ölümden farkı olmalıydı, değil mi? Öyleyse neden ikisi de aynı geliyordu? Neden sırf diğerlerinin göremeyeceğim gelecekleri için endişeleniyordum ki? Onlar üzülse hissetmeyecektim bile. Ölümün sadece son olması adil miydi? Benim fedakarlığımı kim ödüllendirecekti öyleyse?..

Ben de basit şeyler için endişelenmek, evimin kirasını ödeyebilmek için işten işe koşuşturmak, yılbaşında gökyüzünde patlayan çiçekleri daha yakından seyredebilmek ve arkadaşlarımla bacaklarıma ağrı girene kadar dans etmek istiyordum. İnsanların monotonluktan sıkıldığı hayat biçiminin benim hayalim olmasından nefret ediyordum... Böyle bir hayat yaşamaktansa, 5 yaşında kanserden ölmeyi tercih ederdim.

Böyle bir seçeneğim olsaydı, hiçliği acıya tercih ederdim.

O bomboş labaratuvar odasından birden üzerime atlayıp beni duvara iterek yere düşüren kızın ağzından çıkarak omzuma saplanan, ucunda serçe parmağım boyutlarında bir iğnesi olan dört uzuv gözlerimin önüne geldi o anda. Dehşet vericibir şekilde başımı ağrıtan ve soluğumu kesen korkunun zaman geçtikçe azaldığını ve bedenimin uyuştuğunu hissetmiştim. Kan veriyormuşum gibi basit bir his değildi. Sanki tüm organlarım o ince deliklerden vakumla çekiliyormuş gibi bir hissettirmişti. Korkunç bir acının yanında ikramiye olarak korkunç bir senaryo izleme şerefine erişmiştim...

İçimden gelen tuhaf bir hisle ve koridordaki bazı konuşma sesleriyle birlikte ayağa kalkarak ağır adımlarla yalın ayak koridora çıkmış ve birkaç kapı ilerideki Zerter'ın odasının önüne gelmiştim. Koridordaki çoğu ışığın sönük olmasına rağmen Zerter'ın odasından gelen ince bir ışık, onun hala uyumadığını söylüyordu.

"...Biz de bu şüpheler doğrultusunda hareket ederek saat başı deneğin imper seviyesini ölçerek bunu rapora ekledik."

"Eee?" diye bıkkın bir sesle konuşan Zerter'ı duyunca sırtımı duvara yaslayarak konuşmalarını dinlemeye devam etmiştim. "Gecenin bu saatinde bana bunu söylemek için mi geldin?"

"Sonuçlar sabahı bekleyemezdi." diye devam etti kadın. "İmper çeşitliliği diğer deneklerde olduğu gibi azalmıyor veya kaybolmuyor. Sadece imperin içi boşalıyor ve yeniden dolması da birkaç saat sürüyor."

"Ne?"

"Aynen öyle." diye konuşan kadın doktorun sesindeki heyecan benim iyice gerilmeme sebep olurken son sözleri, onların beni kolay kolay bırakmayacaklarını sezdirmişti. "O yenilenebilir bir enerji kaynağı gibi, efendim. Artık Emily için pili hiç bitmeyen bir araç bulmuş olabiliriz.."

O an bu sözlerin, benim yeni serüvenimin sadece basit bir başlangıcı olduğunu hiç anlayamamıştım...
Oysa ben bu korkunç hayatımın ikinci adımını atmaya hazır değildim...

Rüya Askeri 2  [Final]Where stories live. Discover now