7

2.1K 304 71
                                    

Tüm bu karmaşa, ufak bir yanlış anlaşılma yüzünden ortaya çıktığını öğrenmiştim. Hiro, yani sınıfımdaki arkadaşlarımdan biri, geçen haftalarda benim gibi doktorların sohbetine tanıklık etmiş ve bunu yanlış anlayarak sınıfımızdan birinin öleceğini düşünmüştü. Ardından benim kriz ânım ve bir haftadır oyun odasına gelmeme durumumun üzerine Andrew amcanın babamla "Bunu kaldıramayacağını sana söylemiştim." tarzı konuşmasını da yanlış yorumlayarak öldüğümü sanmıştı. Tuhaf olayları tuhaf bir şekilde birleştirince böyle bir sonuca varmış olması tuhaf değildi, çünkü ben de ilk uyandığımda ölüp ölmediğimi sorgulayacak bir haldeydim.

Aradan geçen birkaç saat içerisinde diğerleri sakinleşmiş ve gözyaşlarını silerek konuşmaya devam etmişlerdi, tabi tüm bu süreç içerisinde tuhaf bir şekilde sessizliğini koruyan ve elimi hiç bırakmayan Aras, her zamanki gibi yanımda oturmaya devam ediyordu.

"Noldu?" diyerek Aras'a dönerken güzel bir gülümseme yerleştirmiştim yüzüme. "Ölmediğim sevinmedin mi?" dememle birlikte yüz ifadesi değişmemesine rağmen başını biraz daha öne eğerek elimi daha sıkı tutmaya başlamış, ve önüne bakmaye devam etmişti. "Neyin var? Kötü mü hissediyorsun?"

"...yapma." diye mırıldandığını duyunca ne dediğini anlamamış bir şekilde başımı eğerek yüzümü ona biraz daha yaklaştırmıştım.

"Efendim?"

"Bunu bir daha yapma." demişti öncekine oranla biraz daha yüksek çıkan boğuk sesiyle. "Bunu sevmedim."

"Neyi?"

"Bu hissi." derken boştaki eliyle göğsünün üzerindeki tişörtü kavrarken yüz ifadesi kararmıştı. "Sevmedim."

"Rüya, ağzını aç." diyerek elindeki çikolatayı ağzıma yaklaştıran Melany'e baktıktan sonra gülümseyerek ağzımı açmış ve verdiği çikolatanın ağzımda eriyişinin ardından ağzıma yayılan eşsiz tadın keyfini çıkarmıştım. Mükemmel bir baba olmayabilirdi ama harika bir damak zevki vardı.

Kutudan bir çikolata çıkarıp Melany gibi Aras'ın ağzına yaklaştırırken bana dönen mavi gözlere kocaman gülümsedim. "Merak etme, ölmeyeceğim." dedikten sonra ağzını tereddütle açan Aras'a çikolatayı yedirmiş ve "Bensiz doğru düzgün resim bile çizemiyorsunuz. Ölürsem hepiniz işsiz kalırsınız." diyerek gülmüştüm.

●○●

"İyiki doğdun Martin! İyiki doğdun Martin!"

Renkli balonlarla ve kendi yaptığımız parti süsleriyle dolu olan oyun odasının ortasında, gözleri heyecanla parlayarak üzerinde "12" yazan çikolatalı pastanın önünde duran Martin, hepimize sırayla baktıktan sonra gülmüş ve mumları üflemişti. Aramızda en küçük kişi olmasına rağmen sonunda Martin de on iki yaşına basmıştı ve beraber geçirdiğimiz süre tamı tamına iki yıl olmuştu. Hepimiz kardeş gibiydik ve bu durum beni ölesiye mutlu ediyordu.

Hepimiz çizdiğimiz resimleri ve kağıtlardan yaptığımız -yapamadığımız- origamileri hediye olarak Martin'e verirken, bir anda hızlıca geçen iki seneyi düşünmüştüm. Her şey tahmin edemeyeceğim kadar güzeldi, hatta sıkıcı dersler bile onlarlayken dünyanın en eğlenceli dersine dönüşebiliyordu. Ayrıca, bu hastalık konusunda yalnız olmadığımı da öğrenmiştim. Bu odadaki herkes farklı şekillerdeki kanser hücrelerine sahipti ve hepsi de buraya en umutsuz anlarındayken gelmişti. Bazıları akciğer kanseriydi, bazılarının benim gibi tümörü vardı, bazılarının böbreğinde bazılarının da daha farklı organlarında... Hepsi farklı farklı olsa da, hepimiz buraya 4.evrede gelmiş ve aynı çizgiden yarışa başlamıştık.

Tüm bunların dışında, diğerlerinden farklı olarak o kapsülün içerisinde ayrı bir tedavi almaya devam ediyordum çünkü diğerlerinin aksine, benim kanser hücrelerim iyileşmemekte ısrar ediyordu. Üstelik sınıftan birkaç kişi neredeyse iyileşmek üzereydi ve doktorlar birkaç aya tamamen iyileşebileceklerinden bahsetmişlerdi. Bu mükemmel bir haberdi! Artık hep hayalini kurduğumuz gibi dışarıda solunum cihazları olmadan nefes alabilir, istedikleri kadar koşabilirlerdi! Burada kalmalarına bile gerek kalmamıştı!

Rüya Askeri 2  [Final]Where stories live. Discover now