30

975 188 31
                                    

"Etki süresi, otuz altı saat." diye mırıldanarak işlemlerle ve formüllerle karalanmış defter sayfasının sonuna bir not daha alırken gücümle masanın üzerindeki dolma kalemin bana doğru yuvarlanmasını sağlamış ve ardından da eski konumuna geri dönmesini sağlamıştım. Diğerleriyle olan bağımın kopması üzerinden sadece birkaç gün geçmesine rağmen, artık kendi üzerimde deneyler yapmamda bir sıkıntı kalmamıştı. Ne de olsa artık bağlara bir şey olma endişesiyle hareket etmeme gerek yoktu.

Şimdi ise üzerinde çalıştığım şey, vücudumuzdaki enerji akışını engelleyen bir ilaçtı. Her ne kadar bu güçler Merkez'e karşı tek silahımız olsa da, Merkez'in de aynı gücü hedeflemesi biraz sıkıntılı bir durumdu. Bu ilacın bir nevi intihar hapı gibi olmasını göz ardı edecek olursak, enerji akışımızı durdurarak bizden güçlerimizi alma ihtimallerini en aza indirmek oldukça mümkündü. Ayrıca enerjimizi çekemezlerse, imperlerimize de zarar gelme ihtimali ortadan tamamen kalkardı.

Ah, belki bu ilaçtan Tia ve yanındaki arkadaşına da birer şişe vermeliydim. Zaten gördüğüm şeylere göre Merkez'in başarısız olan denekleri öldürme gibi bir planı hiç olmamıştı. Bu da enerji akışı kesilen Tia'nın üzerinde daha fazla deney yapamayacakları anlamına geliyordu.

Derin bir nefes alarak labaratuvar odasında dağıttığım yerleri hızlıca toparlamaya başlarken yeni yaptığım ilacı da üzerimdeki ceketin cebine koymuş ve defterdeki karaladığım sayfayı kopararak katlayıp onu da cebime atarak odadan ayrılmıştım. Zerter'den labaratuvarda bir şeyler denemek için izin aldığımdan ve labaratuvardayken de sürekli olarak kamera açısına göre hareket ettiğimden ne yaptığımı anlamaları biraz güçtü. Her şeyin yanısıra  lazım olmayan basit ilaç kutularını da masamda bulundurarak ne yaptığımdan şüphelenme olasılıklarını de iyice düşürmeye devam ediyordum.

Tabi günden güne kaybolan ilaç kutularından dolayı Zerter gözünü bir saniye bile üzerimden ayırmıyordu ya, o da tamamen ayrı bir olaydı. Gerçi son zamanlarda benim iyice olümu kabullendiğimi anlamış gibi, Zerter'in tavırları biraz rahattı ve eskisi gibi üzerimde sıkı bir denetim yoktu. Bu yüzden kendi üzerimde bir şeyler denemek hiç de sorun olmuyordu.

Ağır adımlarla labaratuvardan ayrılıp koridorun boş olup olmadığını çaktırmadan kontrol ettikten sonra hiçbir sorun olmadığını fark ederek asansöre yönelmiş ve asansöre binerek kendi odamın bulunduğu kata basmıştım. Tabiki hemen üzerimizde bulunan odam için asansörü kullanmayı pek tercih edecek birisi değildim ve minik egzersizlerimden birisi olan merdivenden inip çıkma olayını da erteleyecek kadar tembelliğim üzerimde değildi ancak yapmam gereken minik bir olayı gerçekleştirmem için buna ihtiyacım vardı. Odamın olduğu kata geldiğimde asansörün kapılarının açılmaması için durdurma tuşuna basmış ve minik bir şifrelemeyi girerek asansörün Tia'nın bulunduğu kata doğru hareketlenmesi için gerekli olan ritüelleri tamamlamaya başlamıştım. Sekreterin kimlik kartı Tia'da olduğu için kimliğin üzerindeki numaraları asansör tuşlarına girerek sorunun ortadan kalkmasını sağlamış ve asansörün tam ortasına cebimdeki ilaç şişesini ve katlanmış defter sayfasınü bıraktıktan sonra durdurma tuşuna yeniden basarak kapıların açılmasını sağlamıştım. Şifrenin son hanesini de girmemle birlikte kendimi dışarı atarken asansörün kapıları kapanmış ve Tia'nın bulunduğu kata kesintisiz bir iniş başlamıştı. Bundan sonrasını da Tia'ya gönül rahatlığıyla bırakabilirdim, ne de olsa Zerter'ın benim odamı ne zaman denetleyeceği belli olmasa da Tia'da böyle bir zorunluluk olduğunu düşünmüyordum. Derin bir nefes vererek neredeyse bomboş olan koridorda odama doğru ilerlerken aklımdan bir türlü silemediğim bazı yüz ifadeleri beynimi usul usul kemirmeye devam ediyordu. Aras'ın bana olan o son bakışları ve diğerlerinin acı haykırışları ne zaman aklıma gelse ince bir sızlama midemden boğazıma doğru yükseliyordu ve sırf bunu unutmak için uyanık olduğum her an sıkı bir çalışmayla bunu hafızamdan uzaklaştırmaya çalışıyordum.

Ne zaman odamın kapısının önüne geldiğimi fark etmeyecek kadar düşüncelere dalmışken, kapımın hemen yanında sırtını duvara vererek beni bekleyen Zerter'la birlikte ellerimi ceketimin cebine sokmuş ve ellerimi yumruk yaparak tedirginliğimi donuk yüz ifademin arkasına gizlemiştim.

"Yeni hobin seni oldukça meşgul ediyor sanırım." diye konuşan Zerter'a bakmadan yanından geçip kapıma yönelmiş ve odamdan içeriye girmeden hemen önce "Siz de her zamanki gibi işinizden kaytarmaya devam ediyorsunuz bayım. İşvereniniz size ödediği maaştan pişman olmalı." diye soğuk bir ifadeyle konuşmuştum.

"Ah, işverenimin ne kadar mükemmel bir çalışan olduğumu benden daha iyi bildiğine eminim." diye böbürlenerek benim arkamdan odama girerken onu umursamadan yatağımın ortasına oturmuş ve zaten yatağın üzerinde bıraktığım bilgisayarın kapağını kaldırarak tamamen açılmasını beklemiştim. "Ne de olsa-"

"Neden buradasınız?" diyerek konuşmasını kasıtlı olarak kestiğimde Zerter, sanki buna alışmış gibi duraksamadan konuşmaya girmişti.

"Emily'nin tedavisi olumlu yönde ilerlemeye devam ediyor. Bu hafta özümsemeye ara vereceğimizi söylemek için geldim."

"Anladım." diyerek gözlerimi bilgisayardan ayırmamış ve bilgisayarın açılmasıyla birlikte kıytırık bir satranç oyunu açarak oynamaya başlamıştım.

"Bu hafta için bir isteğin yok mu?"

"Anlaşmamız, özümsemeye karşı bir istek değil miydi?" diye konuştuğumda Zerter'ın gülerek "Öyle, ama yüce gönlüm bunun sorun olmayacağını söylüyor." diye cevap vermişti.

"Son bir isteğim kaldı, ancak bunu gerçekleştirebileceğinizi sanmıyorum." dediğimde Zerter'ın meraklı bir ses tonuyla "Neden gerçekleştirip gerçekleştirmeyeceğime ben karar vermiyorum?" diye sorusunu dile getirmişti. Ben de gözlerimi yavaşça bilgisayardan ayırarak soguk ifademi bozmadan bakışlarımı onun yüzüne kenetlemiş ve "Ölmenizi istiyorum, bayım. Gözlerimin önünde acı çekerek geberip gitmenizi istiyorum."

Rüya Askeri 2  [Final]Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon