33

1.1K 198 113
                                    

Düşüncelerim, kelimelerin birbirini tamamlayamayan, istikrarla üst üste birikmeye devam eden ve biriktikçe beni daha büyük bir yükün altında bırakan okynustaki bir su tanesi gibiydi. Bilinmezliklerle dolu olan bu kelime okyanusuna düşen her bir kelime, kendi özünden çıkarak arkasındaki boşluğu yeni soru işaretleriyle doldurmaya çalışıyordu. Ben ise, daha ne olduğunu bile idrak edemeden çaresizce ölü bedenimin peşine takılmış ve bedenimin beni terk ettiği gerçeğini zihnimden uzaklaştırırken düşüncelerimi diri diri sükûnete gömmüştüm.

Zerter kucağında cansızca savrulan bedenimle birlikte alt kattaki laboratuvarlardan birine koşarcasına girince, ben de onları takip ederek içeriye girmiştim. Odanın tam ortasındaki devasa suyla dolu üst kısmı açık olan kapsülün yanındaki metal merdivenlerden kapsülün üstüne çıkmış ve bedenimin yüzüne, ağzıyla burnunu kapatacak şekilde bir oksijen maskesi yerleştirdikten sonra bedenimi kapsülün içindeki tuhaf şeffaf mavi rengindeki sıvının içine atmıştı. Sıvı dolu kapsülün içine düşen bedenimin göğüs kısmından ip gibi yukarıya doğru ince çizgilerle süzülen kanı da görmek oldukça mümkündü.

Zerter merdivenlerden aşağı inerken odada bulunan diğer doktorlara işaret verince, sekreter bilgisayardan bir şeyler yaparak kapsülün üzerindeki metal kapağın kapanmasını sağlamış, ardından da odada bulunan herkes yoğun bir çalışma moduna girmişler ve hepsi yoğun bir odaklanmayla bilgisayar ekranlarına dönmüşlerdi. Bazıları ilaç kutularıyla oradan oraya koşuştururken, bazıları da hipnoz olmuş gibi gözlerini bir an olsun ekranlardan ayırmıyorlardı.

O sırada gözlerime takılan vücut fonksiyonlarımın bulunduğu ekrana dikkat kesilirken, kalbimin hala attığını ve yavaş da olsa vücudumun solunuma devam ettiğini görebiliyordum.

Enerji çıkarma işlemine kendilerini veren doktorlardan gözlerimi çekerek bir süre etrafıma bakındım bomboş. Neydi bu şimdi? Bedenim ölene kadar burada böylece dikilecek miydim yani?

Bu biraz acımasızca değil miydi?..

Anlamsızca etrafıma boş boş bakınırken pencereden gördüğüm alışılmadık bir görüntü, dikkatimi o yöne vermeme ve ayaklarımın beni pencereye götürmesine sebep olmuştu. Uzaktaki bir noktadan polis arabaları, buraya doğru uçan dev metal bir ejderhayı takip ediyorlar gibi görünüyordu.

Evet, bu kesinlikle benim hayal ürünüm değildi. İki katlı bir binanın boyunda olan metal bir ejderha, direk olarak bu binaya doğru yaklaşırken, ejderhanın üzerindeki tanıdık silüetler istemsizce kahkaha atmama sebep olmuştu. Aras, Melany, Martin ve hatta Rachael bile oradaydı!

"Haah, ölmeden önce görmeye değer bir manzara. Tanrı aşkına, onlar metal ejderhayı nereden buldular?!"

Tabiki kendi kendime olan konuşmamı benden başka duyan da olmamıştı. Ejderha sonunda buraya ulaşarak bahçeye inip gürültüyle binaya saldırırken Martin'in ellerini yere koyarak odaklanmaya başlamasını ve Melany'nin de onun başında sabırla bekleyişine baktıktan sonra bakışlarım, ejderin üzerinde ayakta duran Aras ve Rachael'a kaymıştı. Aras tüm dikkatiyle ejderhanın hareketlerini kontrol ederken Rachael ellerini önünde dua edercesine birleştirmiş ve yoğun bir odaklanma içerisine kendisini atmasından hemen sonra gökyüzünde siyah bulutlar toplanmaya başlamıştı. Şiddetle gürlemeye başlayan gökyüzü, bahçedeki korumaların gerilmesine sebep olurken Melany, Martin ve Rachael'ı mermilerden koruma görevi de Aras'a yüklenmiş gibiydi. Bir yandan metal ejderhayı bir kukla ustası gibi hareket ettirirken, diğer yandan da onlara yaklaşan mermileri durdurarak görevlilere geri fırlatıyordu. O anda büyük silahlarla binanın içinden çıkan görevlileri gören Aras, "Rachael! Şimdi!" diye bu kirli gürültünün arasından işaret vermişti ve eş zamanlı olarak Rachael'ın gözlerinin açılarak silahlı görevlilere dönmesiyle birlikte gökyüzünden parlak bir yıldırım üserlerine düşerek ortamı iyice kaos alanına çevirmişlerdi.  Polis sirenlerinin daha yakından duyulduğu bir anda Martin'in aradığı şeyi bulmuş gibi gözlerini açıldığını ve Aras'a doğru "Rüya 9.katta!" diye bağırdığını duymuştum. Ardından Melany'nin ellerinden çıkan mor bulut bir karadelik misali dönerek şekillenirken Martin ve Melany o mor bulut kütlesinin içine girerek ortadan kaybolmuşlardı. O sırada arkamdan gelen bir gürültüyle bakışlarımı dışarıdan alıp laboratuvarın içine çevirirken, aşağıda birden kaybolan Melany ve Martin'in burada olduğunu fark etmiştim. Martin sıkı yumruklarıyla kimsenin Melany'e yaklaşmamasını sağlarken Melany de odaklanarak sırayla herkesin ayaklarının altında mor bulutların oluşmasını sağlamış ve onların bu mor bulutlara çekilerek ortadan kaybolmasını sağlamaya başlamıştı. Ancak o sırada gözleri sıvı dolu kapsülün içinde ölü gibi süzülen kanlı bedenimi fark eden Martin, büyük bir afallamayla olduğu yerde kaskatı kesilirken doktorlardan birisi onun yüzüne sağlam bir yumruk geçirerek onu yere sermişti. Melany de bu durum karşısında istemsizce afallarken diğer doktorlar fırsatı kaçırmadan ikisinin üzerine çullanmışlardı ancak o anda pencerenin bulunduğu kısım korkunç bir gürültüyle yıkılırken Aras, laboratuvarı yerle bir eden metal ejderin üzerinden inerek elindeki kalın metal zinciri gücüyle bir yılan gibi bükerek tüm doktorları bağlamış ve 9. kattan aşağıya sarkıtarak zincirin ucunu sağlam görünen makinelerden birine bağlamıştı.

Rüya Askeri 2  [Final]Where stories live. Discover now