6

2K 286 100
                                    

"Benim babam..." kuru bir sesle konuşurken hafifçe gözlerimi aralayarak doğrudan baktığımda, sesimi duyan iki kişi başını bana çevirmişti. "... değil misin?" dememle birlikte bir anlığına duraksayan babam hızla yanıma gelerek kısa bir muayenenin ardından masanın üzerindeki dosyayı açarak bir şeyler yazmaya başlamıştı.

"Liam..." diyen Andrew adındaki siyahi adam babamın omzuna elini koyduktan sonra hafif bir sesle konuşmaya devam etmişti. "Her ne olursa olsun, sana baba diyen bir çocuğa bunu yapamazsın. Onu  görmezden gelme ve onunla konuş. " dedikten sonra derin bir nefes alarak odadan ayrılmıştı. Babam ise sıkıntılı bir şekilde kapıya bir süre baktıktan sonra derin bir nefes vererek sedyede bacaklarımın yanındaki boşluğa oturmuş ve dik dik yüzüme bakmıştı.

"Evet." dedi. "Senin annen Maria ama ben senin baban değilim."

"Bu yüzden mi benden nefret ediyorsun?" diye sordum yavaş hareketlerle sedyede oturma pozisyonuna gelerek sırtımı arkamdaki sedyenin başlığına yaslayarak. Babamın yüz ifadesi ise çarpıtılmış gibi ne söyleyeceğini bilemez bir hale gelmişti. Derin bir nefes verdikten sonra başını önüne çevirerek odanın diğer köşesindeki duvara dümdüz bakmaya başlayarak konuşmasına devam etmişti.

"Nefret mi emin değilim." derken duraksamış ve kendini çözümlemeye çalışırcasına sıkıntılı bir nefes almıştı. "Maria'yı gerçekten seviyordum ama beni aldattığını öğrenince ondan gerçekten nefret ettim, ve ne zaman seni görsem, bu aldatılmışlık hissini yeniden ve yeniden hissettim. Seni görünce hep öfkelendim, çünkü annen asla beni aldattığından bahsetmedi ve sürekli bana yalan söyleyerek beni aldatmaya devam etti." dedikten sonra gözlerini yeniden bana çevirmişti. "Çok küçüksün, bunu anlayamazsın tamam mı. Nasıl hissettirdiğini bilmiyorsun." dedikten sonra kaşlarını çatarak başını ellerine bakacak şekilde eğmişti. "Yanıyormuşum gibi hissediyordum, ve onun yalanları buz gibi olmasına rağmen içimdeki yangını daha körüklüyordu sanki. Canımı çok fazla yaktı."

"O zaman sen sinirli değildin." diye başımı hafifçe yana eğerek konuştuğumda babam başını bana kaldırarak anlamayan bir yüz ifadesiyle bana bakmıştı. "Sadece annemin sana yalan söylemesi seni çok üzdü. Beni görünce de annemin yalanlarını hatırladığın için çok üzüldün ama bunu belli etmek istemedin. Annemin yalanlarını cezalandırmak istedin." dedikten sonra dizlerimin üzerinde yürüyerek babamın yanına geldim ve elimi omzuna koyarak yüzüne baktım. "Sen sadece çok üzgünsün. Eğer mutlu olacaksan, beni cezalandırmaya devam edebilirsin." dememle birlikte yutkunmuş ve dudaklarını birbirine bastırarak bir süre yüzüme baktıktan sonra gözlerinin dolmaya başladığını fark etmiştim. O sırada babam başını küçük omzuma yaslayarak "Senden nefret ediyorum, senden nefret ediyorum, nefret ediyorum..." diye titreyen bir sesle mırıldanmaya başlamıştı. Kollarımla babamın başına sarılarak elimle saçlarını okşamaya başlamış, aynı zamanda da onu sakinleştirmek adına hafif bir sesle konuşmaya başlamıştım.

"Benden nefret etsen de, sen benin babam olmaya devam edeceksin. Sırf kanım başkasına ait diye seni sevmeyi bırakamam ki ben."

●●●

Gardrobumdaki kıyafetlerden hangisini seçeceğimi düşünürken bir yandan da oyun odasına geri dönebileceğim için heyecanlanıyordum. Pekala... Oyun odasına gitmek için birazcık -6 saat(?!)- gecikmiş olabilirdim, ama bu, oyun odasına gitmeyeceğim anlamına gelmiyordu. Ayrıca bir haftayı aşkın bir süredir onlardan en ufak bir haber bile almamıştım ve istemsizce bu iyileşme süreci boyunca neler yaptıklarını çok merak ediyordum. Benim için oldukça endişelenmiş olmalılardı. Döndüğümde nasıl tepki vereceklerdi acaba?

Üzerime kolumdaki iğne izlerini kapatması için kırmızı bir sweat giydikten sonra altıma da siyah bir eşofman altı giyerek ayakkabılarımı giymeye çalışırken kapımın tıklatıldığını duymuş ve gir komutunu  vererek ayağa kalkmıştım. O sırada kapıda beliren babamla birlikte bir süre duraksamama bir şekilde bakışlarımı ona dikmeme sebep olmuştu.

Rüya Askeri 2  [Final]Where stories live. Discover now