26

1.1K 200 51
                                    

"Seni tekerlekli sandalyede odana götürmemizi ister misin?"

"Hayır, kendim giderim." diyerek bana acıyan gözlerle bakan doktoru umursamadan ayağa kalkmış ve omzumdaki sargı bezlerinin cildimde oluşturduğu gerginliğe aldırmadan bu zindan gibi yerden çıkarak ağır adımlarla asansöre yönelmiştim. Ah, sanki fazla zamanımın kalmadığını yüzüme vuran bu enerji çıkarma işlemi beni son zamanlarda çok daha fazla yormaya başlamıştı. Bacaklarım öylesine titriyordu ki, duvara tutunmadan yürüyebileceğim maksimum mesafe üç adımdan ibaretti. Ölüm, bana bir sonraki nefesim kadar yakındı artık...

Asansöre kendimi atarak odamın bulunduğu kata basmış ve ağır ağır asansörün kapılarının kapanmasını izlemiştim. Diğerleriyle olan son görüşmemi üzerinden birkaç gün çoktan geçivermişti ve ben hala onların yanına gitmemiştim. Onları deli gibi görmek istememe rağmen, aklıma onların söyledikleri geliyor ve bir şekilde onlarla yüzleşmemden beni yine ve yine alıkoyuyordu. Benim için bir şeyler yapmaları beni tabiki mutlu ederdi; ancak bu yolun sonundaki ihtimallerden birisi, onlardan birinin yaralanması veya ölmesiyle sonuçlanacaksa tercihim kesinlikle beni bırakmaları yönünde olurdu. Gerekirse onları kendimden nefret ettirir, benden uzaklaşmalarını sağlar veya onlarla bir daha asla görüşmezdim. Buna ölene kadar katlanabilirdim, ancak benim yüzümden onların acı çekmesi benim katlanabileceğim bir durum kesinlikle değildi.

Yaptığım körü körüne kendimi feda etmek miydi?

Hayır.

Benim yaptığım tek şey, sahip olduğum şeyleri korumaktı. Benim yaptığım tek şey, ailemi korumaktı...

Bana kızsalar da, bağırsalar da, arkamdan ağlasalar da sorun değildi. Uğruna savaşabileceğim çok fazla şey varken, feda edebileceğim pek bir şeyim de kalmamıştı ne de olsa..

Asansörün yükselmesi kesilerek ince bir zil sesinin ardından kapıları açılırken ağır adımlarım yeniden beyaz koridorları ince ince işlemeye koyulmuştu. Bir elimle duvardan destek alırken, bir yandan da düşünmeyi kesemiyordum. Acaba şu an ne yapıyorlardı? Dördünün de şehirdeki bir üniversiteyi kazandığını duymuştum, acaba okulları ne zaman açılacaktı?. Gerçi çoktan kış ayına girmiştik, belki de şu an okuldadırlar.

Ah, bunu düşünmeyi kesmeliydim artık.

Yapacak çok işim vardı...

Sonunda odamın olduğu kapıya geldiğimde, derin bir nefes vererek odaya girmiş ve arkamdan kapıyı kapatmıştım ancak tam yatağıma yönelmek üzereyken duvara çizilmiş kocaman bir resim beni duraksatmıştı. Yaklaşık bir hafta kadar önce, Zerter'den istediğim rengarenk duvar boyaları gelince duvara zihnimde kalan bir resmi çizmeye başlamıştım. Küçüklüğümden bu yana iyi bir çizim yeteneğim vardı ve elimden geldiğince kafamı dağıtmak için kendimi buna vermiştim. Duvarda, bizim oyun odamızdaki arkadaşlarım vardı. Hepimizin bir arada olduğu ve herkesin mutlu olduğu bir kare çizmeye çalışmıştım, özellikle de oyun odasında birlikte geçirdiğimiz son gün çekindiğimiz fotoğrafı baz almıştım. Zaten Aras'ın odasında da aynı resmi görüp hafızamı tazelediğim için sorun çıkmamıştı.

Herkesi olduğu gibi küçücük halleriyle çizmeme rağmen resimdeki yegâne eksik, bendim... Benim yüzüm çizili değildi. Bedenim oradaydı, saçlarım aynı kahverengiyle çizilmişti ancak bir yüzüm yoktu, ve o bembeyaz boşluk, ruhumun bir yansıması gibiydi. Başlarda kendi yüzümü de çizmek istemiştim, ancak zamanla böyle kalması bana daha doğru gelmeye başlamıştı.

Kendimi bir türlü onlarla aynı kefeye koyamıyordum. Ben onları defalarca terk ederken, benim yüzümün onların yanında olmasını hak etmediğini düşünmüştüm. Sorun, onların iyiliği için kendimi paralamam değildi; sorun, onlar için onlardan vazgeçmemdi. Kısaca, bana kızmakta fazlaca haklıydılar..

Rüya Askeri 2  [Final]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin