38

875 161 71
                                    

"Güzel resim çizme yeteneğin daha küçük yaşlardan bu yana belliymiş." diye gülerek duvardaki resimlerime bakan Aras'ın kolumu çimdikleyerek sitemimi belli ederken, o ise gülerek kolunu omzuma atmış ve beni yanına çekerek başımın üzerine bir öpücük kondurduktan sonra yüzündeki gülümsemeyle duvardaki çok eskiden çizdiğim tuhaf çöpten adamlara ve ne olduğu anlaşılmayan karalamalara bakmaya devam etmişti. O sırada gözüm duvardaki saatle kesiştiğinde ise hızlıca Aras'ın kolunun altından çıkarak "Oh, çok fazla oyalanmışız." diye söylenmiş ve onun elinden tutarak peşimden sürüklerken ben de babamın çalışma odasına doğru ilerlemiştim. "Bakmak istediğim birkaç şey var, çok oyalanmayalım. Martin, diğerleriyle birlikte çoktan kafede toplanmış bizi bekliyor olmalı."

"Hmm. Ama burada sadece senin yanında olmak daha çok ilgimi çekiyor."

"Aras." diye onu azarlarcasına söylenmeme rağmen, yüzümden gitmek bilmeyen tuhaf gülümsemeye engel olamamıştım.

O sırada babamın çalışma odasının kapısını açmamla birlikte, darmaduman olmuş kütüphane gözlerim önüne serilmişti. Kitaplıktaki kitaplar yerlere serilmiş, masanın üzeri karmaşık kağıt kümeleriyle kamufle edilmişti. Babamın eski simetrik ve titiz odasından eser kalmamıştı.

Kısa bir duraksamanın ardından kitapların üzerine basmamaya özen göstererek babamın çalışma masasına ilerlemiş ve masanın üzerine özensizce saçılmış olan kağıtlara üstünkörü göz gezdirirken, en üstte rasgele bir sayfası olan minik bir defter beni karşılamıştı.

İlk dikkatimi çeken şey ise, içindeki babama ait olduğunu anladığım karmaşık el yazısıydı.

Günlüğü andıran küçük kırmızı kaplı defteri elime almamla birlikte Aras da yanıma gelmiş ve sandalyenin üzerindeki kağıtları alarak sandalyeye oturmamı sağlamış, ardından da arkama geçerek benimle birlikte defterin ilk sayfasından itibaren okumaya başlamıştı.

Bugün bir hastamı kaybettim, üstelik işler nasıl bu halde geldi hiç bilmiyorum. Tüm bu olayların ilk başladığı zamana yani altı ay öncesine dönecek olursam, işleri iyi bir şekilde idare ettiğimi söyleyebilirim. O gün hastama akciğer kanseri tehşisi koymuş ve derhal tedaviye başlamıştım, ancak ilerleyen zamanlarda işler daha da karışık bir hal almaya başladı. Yapısı kanser hücresine benzese de aslen bir virüs olan bu lanet yüzünden kanser tehşisi koyduğum hastalarımın sayısı her bir gün daha da artarken, virüsün kanserden farklı bir belirti göstermesiyle birlikte araştırmalara başlamış ve bunun aslında bir kanser hücresi olmadığını nihayetinde anlamıştık. İleri düzey hastaların organları işlevlerini yarı yarıya kaybetmiş ve bedenleri içten çürümeye başlamasına rağmen ölmemişlerdi. Son olarak duyu kaybı, yarı körlük ve belirli sürelerde gelen krizlerin ardından insanlar tamamen bilincini kaybeden, gözlerini kan bürümüş birer yaratığa dönüşmüşlerdi.

Dünyanın sonu bu, diye düşündüm...
Dünyanın sonu böylesine iğrenç bir virüsten gelecekti...

O andan itibaren işler iyice karışmış, virüs şüphesi olan insanlar ve doktorlar derhal karantinaya alınmıştı. Üst taraflardan gelen emirler doğrultusunda bu olayı dünyaya yaymamız yasaklanmış ve tamamen gizli tutmamız emredilmişti. Eşimden ve üç yaşındaki kızımdan yaklaşık dört ay boyunca uzak kalmama neden olan bu virüsün başıma bu kadar bela olacağını da o zaman anlamalıydım sanırım. Neyse ki dördüncü ayın sonunda tarama testlerim temiz çıkmış ve hayatta kalmayı başaramayan pek çok meslektaşıma rağmen hayata tutunmayı başarmıştım.

Rüya Askeri 2  [Final]Where stories live. Discover now