35

1.1K 189 114
                                    

Turuncu gözlerinden direk olarak kim olduğunu anladığım bedene doğru havada süzülerek hasta odasından ayrılmış ve dördüncü kattan sanki kaydırakla kayıyormuşum gibi havada oturarak ona doğru süzülmeye başlamıştım. Beni ona yaklaşmaya sevk eden his ise, turuncu gözlerinin direk olarak yüzüme kilitlenmiş olmasıydı sanırım. Tuhaftı, ne olduğu konusunda hiçbir fikrim yoktu ve onun keskin bakışları istemsizce beni ürkütüyordu ancak beni görebiliyor veya bir şekilde varlığımı algılayabiliyor olma düşüncesi, beni az da olsa umutlandırmaya fazlasıyla yetiyordu.

Hala havada oturarak süzülmeye devam ederken tam Tia'nının göz hizzasına gelecek şekilde durmuş ve tereddütle yüzüne bakmaya devam etmiştim. Kapşonlusunun gölgesi altında kalmasına rağmen turuncu gözlerinin parladığını düşüneceğim bir dereceye gelirken Tia'nın dudağının bir kenarı hafifçe yukarıya kalkmış ve "Eğleniyor gibi görünüyorsun?" diye gözlerime bakarak konuşmuştu.

"Oha! Sadece tesadüf olduğunu düşünmüştüm, cidden beni görebiliyor musun? Gerçekten şu an, o vahşi yeteneğini öğrenmek için meraktan kıvranıyorum!" diye hızlı hızlı heyecanlı bir ifadeyle konuşurken Tia'nın kaşlarının çatıldığını fark etmem duraksamama ve "Ne oldu?" diye sormama sebebiyet vermişti.

"Seni belli belirsiz görebiliyorum ama sesin benim duyabileceğim bir frekansta değil." diye mırıldanma gibi bir sesle konuşarak bana açıklama yapan Tia'ya karşı anladım dercesine başımı sallamış ve ardından da "Sen neden buradasın?" dercesine hem elimle işaret ederek hem de dudaklarımı okuyabilmesi için ağırca konuşarak sormaya çalışmıştım.

"Seni merak ettim." diye benim çabama gülen Tia, seri hareketlerle cebinden bir kulaklık çıkarmış ve tek kulağına takarak etrafa telefonla konuşuyormuş gibi bir izlenim verdikten sonra bahçenin boş olduğu bir kısımdaki banklarına doğru ağırca yürümüş ve banktaki tozu eliyle üstünkörü sildikten sonra oturmuştu. Eş zamanlı olarak ben de onunla birlikte hareket etmeye özen göstermiştim ve tam karşısındaki yerimi almıştım.

"Ben", "gitmek" ve "hayır" kelimelerini el işaretleriyle anlatmaya çalışırken kısa bir süre hareketlerime bakan Tia tereddütle "Gidemiyor musun?" diye sorduktan sonra eklemişti. "Nereye?"

Elimi göğsüme iki kez vurarak yaptığım hareketle birlikte "Bedenine mi?" diye soran Tia'yı başımla onaylamıştım. O ise konuşmaya devam etmişti. "En, bunun olması pek de anormal sayılmaz. Bedeninin hala yaşıyor olması bile mucize, ancak beş şişe serumu nasıl içtiğini gördükten sonra bu durum kulağa pek de mucize gibi gelmiyor." demişti. Benim anlamamış gibi bir ifadeyle baktığımı fark edince de konuşmaya devam etmişti. "Bedeninin hala yaşıyor olma nedeni, muhtemelen o serumlardı, ancak hemen sevinme derim. Çünkü bu hale gelmene sebep olan şey de aynı ilaç."

"Nasıl?" diye ellerimi anlamadım dercesine kaldırmamla birlikte, Tia konuşmaya devam etmişti.

"O serumlar bağ tedavisinde yeni bir bağ oluşturmak için kullanılıyor, bunu biliyorsun. Ancak ikinci kez kullanımda bazı yan etkiler ortaya çıkıyor. Özellikle ilk etkilerden birisi de, eski bağları zayıflatarak vücudun yeni bağlar üretmesini sağlamak. Deneklerle arandaki bağ zayıflamayınca, seninle bedenin arandaki bağ kopmuş olmalı." diye konuşan Tia'yla birlikte aklıma gelen ilk şey, "bir doz daha" olmuştu. Tia'nın anlatımına göre zaten yeni bağların üretimi için belli bir temele sahip olmalıydım. Bu yüzden bir doz daha iğne olursam, yeni bir bağ üretebilir ve ruhumu bedenime yeniden bağlayabilirdim.

"Bu bakışın ne anlama geldiğini biliyorum." diye konuşan Tia, sinsice gülümseyerek cebinden bir iğne çıkarmış ve iğnenin içindeki mavı sıvıyı görmemi sağlamış, ardından da iğneyi hızlıca cebine geri koymuştu. "Asansörle bana gönderdiğin ilacın bir karşılığı olarak düşün. Senin sayende Shin hala hayatta." diye mırıldanan Tia'yı duymamış gibi heyecanlı bir ifadeyle "Bunu nasıl buldun?" dercesine yüzüne bakmıştım.

Rüya Askeri 2  [Final]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin