1

5.2K 350 179
                                    

"Durumu gittikçe kötüleşiyor." diye konuşan babamın sesini duymamla birlikte inmek üzere olduğum merdivenlere oturarak sessizce aşağıda konuşmaya devam eden anne ve babamı dinlemeye başlamıştım. Son birkaç haftadır kendi aralarında, normalde olduğundan daha yoğun bir soğukluk olduğunu fark etmiştim ve nedenini de merak etmiyor değildim. "Belki de teklifi kabul edip onu hastaneye yatırmalıydık."

"Neden bahsediyorsun sen? Bu sürece evde devam etmek için ne kadar dil döktüğünü unuttun mu?" diye konuşan annemin sesini de duyduğumda iyice konuşmalarına dikkat kesilmiştim. Söylediklerini kafama bir bir not ederken bir yandan da ne hakkında konuştuklarını tahmin etmeye çalışıyordum.

"Bunu çocuk hala sağlamken söylemiştim, labaratuvar ortamı onu öldürecek gibiydi çünkü."

Ah, anladım. Benden bahsediyorlar...

"Liam." derken babamı azarlarcasına çıkan anneme ait ses yüzünden tedirgin bir şekilde bacaklarımı kendime çekerek sessizce dinlemeye devam ediyordum. "Ondan böyle bahsedemezsin, o bizim kızımız."

"O şeye kızım diyip durma, bu gidişle zaten yakında ölecek." diye homurdanmıştı babam. "Cidden, aptal bir deneye bu kadar bağlanacak kadar salak mıydın sen?"

"O çocuğu ben doğurdum!" diye annemin şiddetle çıkışmasını beklemediğim için olduğum yerde irkilmiştim.

"Bu çocuğu ilk başta istemeyen sendin!" diye babamın da ona karşılık vermesiyle aralarındaki kavga yavaş yavaş alevlenmeye başlamıştı. Derin bir nefes vererek, onların her zamanki kavgasına alışmış bir şekilde yavaşça ayağa kalkıp merdivenlerden geri çıkarak sessizce odama yönelmiş ve kendimi yatağıma atmıştım.

Babamın tabiriyle ikisinin "hayatının hatasını" yapmaları nedeniyle dünyaya gelmiştim ve genel olarak ikisi de başta ben olmak üzere birbirlerinden nefret ediyordu, aslında ben küçükken yavaş yavaş bir aileye benzemeye başlıyorduk ancak yedi yaşında kanser olduğum ortaya çıkınca tekrar araları bozulmuş ve genel olarak ikisi de benden iyice uzaklaşmıştı. O zamandan bu yana kanserle mücadele ediyordum ve sürekli olarak yineleyen bu illet hastalık sonunda beni bitap düşürmeyi başarmıştı, üstelik bu seferki, geçen seferkiler gibi akciğerlerimde veya böbreklerimde değil beynimdeydi. Evet, beynimde çok güzel bir kitleyle yaklaşık sekiz aydır yaşamaya devam ediyordum ve teknik olarak bu beşinci kanserim, ve ikinci tümörüm olarak listeme eklenmişti.

Odamın boş olan ve doldurulmaya çalışılan gri duvarlarına bir süre baktım. Genel olarak günümün yirmi iki saatini burada geçirdiğim içi boş duvarlarımı, yalnızlığımı unutma amacıyla yaptığım resimlerle donatıyordum. Pekala, mükemmel bir ressam olmayabilirdim ancak kendi halimde yeterince güzel resimler olduğunu düşünüyordum.

Saçma düşüncelerim arasında kaybolduğum sırada gözüme duvarda asılı duran dijital takvim gözüme çarpmıştı. Siyah ekrandaki büyük harflerle yazan 18 Eylül 3011 yazısını gördüğümde kısa bir şaşkınlık geçirmiştim.

"Ah, bugün doğum günüm." diye mırıldanmıştım istemsizce. " Yani artık on yaşındayım... Bu güzel bir şey sanırım."

Karşı binada oturan ailenin doğdukları günleri kutladıklarını görmüştüm bir ara. Pastalar, hediyeler ve bir sürü insanlar vardı, üstelik hepsi de oldukça mutlu görünüyorlardı. Başkaları için para harcamalarına rağmen nasıl mutlu olduklarını gördüğümde bir süre onlara şaşkın şaşkın bakmıştım. Kendi ekonomilerine zarar verirken nasıl bu kadar mutlu olabilirlerdi ki, tamamen saçmalıktı. En azından babam öyle düşünüyordu, çünkü ondan doğum günü için küçük bir pasta istediğimde aynen böyle söylemişti.

Rüya Askeri 2  [Final]Where stories live. Discover now