Krem

296 21 192
                                    


Model- Sarı kurdaleler
Pinhani- yıldızlar
Adele- Set Fire To The Rain
~
"Benim tüm karanlıklarıma ışık saçıyordu ama kendi karanlığından deli gibi korkuyordu."

 ~"Anne ışığı kapatma, karanlık beni ürkütüyor

Oops! Această imagine nu respectă Ghidul de Conținut. Pentru a continua publicarea, te rugăm să înlături imaginea sau să încarci o altă imagine.

~
"Anne ışığı kapatma, karanlık beni ürkütüyor." Annemin ışık düğmesinde duraksayan eline istekle baktım. Annem, sesimdeki korkuyu sezmesiyle arkasını dönüp yanıma geldi. Yüzünde yine o gülümseme vardı. Buna, 'anne gülümsemesi' diyordum. Bu gülümseme ne zaman yüzünde olsa arkasından söylediği kelimeler zihnime adeta kazınıyordu.

"Karanlık seni neden bu kadar ürkütüyor Yağmurum?" dedi merakla. Sesi yumuşak ve anlayışlıydı.

Yorganı çeneme kadar çekip küçük gözlerimi pencereye döndürdüm. "Herkes gidince, beni içine çekecekmiş gibi hissediyorum." Annem kaşlarını çattı ve saçlarımı okşamaya başladı. "Önümü göremiyorum, yolumu kaybediyorum."

"Güzel kızım benim." Dedi annem alnıma usul bir öpücük bırakıp. Küçük ellerimi yorgandan çıkarıp ona doladım. Annem gülümseyerek fısıldadı, "Karanlık böyledir evet. Yolunu kaybetmeni sağlayacak kadar kasvetlidir. Ama şunu bil, karanlık olmazsa yolunu bulmanı sağlayacak ışıkların bir anlamı kalmaz. Bu yüzden buna alışmak zorundasın, karanlığı kabullenmek zorundasın. Eğer bunu yapmazsan, ileride yaşayacağın karanlıklar seni hep içine çeker."

Korkuyla aralanan gözlerim, zihnimde parladı. "Yani karanlıkla arkadaş mı olmalıyım?" Annem kısık sesli bir kahkaha attı. "Evet güzel kızım, karanlıkla arkadaş olmalısın."

Annem, ben ne kadar küçük olursam olayım benimle hep büyük bir insanmışım gibi konuşurdu. Bu konuşmaların çoğunda ne demek istediğini anlamaz, sadece onu onaylardım. Ama annem sanki o cümleleri bugünler için kurduğunu biliyordu. O kelimelerin zihnimden hiç gitmeyeceğini ve bugün, yirmi yaşımda dahi bana ışık olacağını hep biliyordu.

Sekiz yaşında dinlediğim bu cümleler bugün, yirmi yaşımda, kendini bana yine hatırlatmıştı.

İnsanların çığlık seslerine kulaklarımı tıkamak istedim. İçerisi, küçüklük arkadaşım karanlığın esiri olmuştu. Hızlı soluklarımı düzene sokup, içinde bulunduğum durumu algılamaya çalıştım. Sena ve Can hemen yanımda olmalıydı. Ama bedenime çarparak geçen insanlar beni başka bir yere sürüklediğinden onlara ulaşamıyordum. Herkes bağırarak ve birbirini iterek kapıya ulaşmaya çalışıyordu. İnsan seline direnemedim ve sürüklenen bedenimle ezilmemek için adeta savaş verdim.

Her yer telaş ve korku kokuyordu. İnsanlar anlam veremedikleri bu sesten ve ardından gelen karanlıktan öyle bir kaçıyorlardı ki, başka insanları neredeyse ezdiklerini farkında değillerdi. "Durun." Diye sesimi duyurmaya çalıştım. Ama kalabalığın arasında boşa verilmiş bir çabaydı sadece.

"Yağmur!" Kafamı çevirerek arkamdan gelen sese ulaşmaya çalıştım.

"Can! Neredesiniz?"

"Yağmur geriye gelemezsin, gelmeye çalışma. Dışarı çık." Cümleleri insanların arasından kesilse de ben kendim tamamlamıştım. Anlaştığımız gibi dışarı çıkmam lazımdı ama adımlarım beni geriye sürüklüyordu.

GÖKYÜZÜNÜN DANSIUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum