Heyecan

127 13 93
                                    




Selammm canlarımmm... iyi okumalar, oy ve yorumlarınızı bekliyorum. Sizleri seviyorummmm

Yedinci ev- ne yapıyorum bilmiyorum ( ben bu gruba ve şarkılarına kalbimi vermisim...)

Dedüblüman- en dibine kadar

Mert demir, mabel matiz- Antidepresan ( gitme burdan, sen olmadan ben asla yaşayamam?????)

✨☀️

                                                                             HEYECAN

Bir, iki, üç. Dön arkana bak, kimleri bırakmışsın arkanda. Bir, iki, üç. Dön bak yanına, kimler kalmış etrafında.

Yaşam, sonunu kestiremediğin uzun bir yoldur derken sana seninle bu yolu yürüyenlerden bahsetmedim. Herkes, yolun başında kalabalıktır genelde. Bazen, gerçekten çok şanssız olanlar bu yolun başında da tektir. Ailesi ile bu yola başlayan çoğunluk, bunun kıymetini yolun ortasında anlar. Bu yolda en başında yalnız olanlar ise zaten elinde olan kıymetini iyi bilenlerdir.

Ben ise yolun başında tek olmayan ama etraftaki tüm sapaklara itilmiş o kızdım. Yolun bir yerinde hep yalnız bırakılan ama sonra tekrar sapaktan çıkan o kızdım.

Sena ile Can'ın küçük salonlarındaki kanepede ellerimi çeneme dayamış düşünürken kafamda yollar ya da sapaklar yoktu aslında. Kafamda, gerimde bıraktığım ve yanımda kalan insanlar vardı. Geride bıraktığımı düşündüğüm ama kafamı ne zaman çevirsem orada olan insanlar...

Deniz dün, sonrasını dinleyemediğim bir şeyler daha anlattıktan sonra aksayan ayağıyla beraber balkondan çıkıp gitmişti. O giderken yorgun bakışlarım aksayan bacağında takılmış ve arkasından da bir süre sabit kalmıştı. Onunla yüzleşmek mi, yoksa sonrasını dinleyemediğim o cümle mi beni bu kadar durgunlaştırmıştı emin değilim ama enerjimin tümü yine vücudumdan çekilmiş gibi hissediyordum.

Deniz'in ardından, işi olduğunu söyleyerek ayrılan Çınar ve yarın yine uğrayacağını söyleyerek giden Onurdan sonra evde yine dördümüz kalmıştık. Duyduklarımı sindirmek için odama gitmiş ve sonrasında uyumuştum. Sabah kahvaltı için gelen Senaya uyuyacağımı söyleyerek göndermiş ve yataktan da az önce zorla kalkmıştım.

Sena hepimize birer kahve yapacağını söyleyerek mutfağa kaçmış Can ise yardım edeceğini söyleyerek aklınca Savaşla bizi yalnız bırakmıştı. Lakin onlar gittiğinden beri tek kelime bile etmemiş ve ben yerdeki haklıyı, Savaş ise beni izlemişti. O ne düşünüyordu emin değilim ama sandıklarının aksine korkmuyordum. Belki de gece gözlü çocuk içimde uyuklayan cesaretimi uyandırdığı için belki de üzerimdeki boş vermişlik yüzündendi, emin değildim.

"Bana güvenmediğini biliyorum." Dedi sonunda sancı gibi giren ve can sıkan sessizliği bozduğunda. "Bir zamanlar her bir zerresine sahip olduğum o güveninin şimdi hiçbir şekilde benim olmayacağını biliyorum."

Güvenmiyordum, güvenmek için çok şey feda ederdim. Öylesi, hepimiz için daha kolay olurdu.

"Ama elimde olan her koşulda seni koruyacağımı içten içe bildiğini biliyorum Yağmur. Sana bir şey olmasına asla izin vermem, ne pahasına olursa olsun."

Biliyordum, bunu bilmek de olabilirdi korkumun kenarda sessizce oturması.

"Beni korumaktan kastın yine benden bir şeyler saklamak olmasın?" dedim ne suçlayıcı ne de alaycı bir tonda. Tamamen meraktan sorar gibiydi sesim ve Savaş da bunu anladı.

"Senden bir şeyler saklamamın tek sebebi, yine senin iyiliğin için olur. Bunu bilmek seni biraz olsun iyi hissettirmiyor mu?"

"Yaşadığım her şeyin gerçekliğinden şüphe etmeme sebep oluyorsa hissettirmiyor." Ellerim hala çenemdeydi. İkimiz de çok durgun ve sakindik bu sefer. Sanki sıradan, akşam yapılacak olan yemeği konuşur gibi.

GÖKYÜZÜNÜN DANSIWhere stories live. Discover now