Mavi

704 76 60
                                    


Sena Şener- Kapkaranlık her günüm

Obsessed- Mariah Carey

Şarkıları açmayı ve oy vermeyi unutmayın canlarım..💞 iyi okumalar!


Çocukken annem ve babamla gittiğim piknik alanı... Çim kokusu burnuma geldi bile. Bizim gibi yerde oturan aileler, kahkahalar... Her şey fazla güzel. Babam yanıma geliyor. Saçlarımı okşadıktan sonra beni omzuna alıyor. Daha miniciğim ama o zamanlar babam benim en yakın arkadaşım. Babamın omzunda kollarımı açarak uçuyormuş gibi bağırıyorum. Birden babamın ayağı boşluğa basıyor İkimiz birden suya batıyoruz. Sudan çıkmak için çırpınıyor, nefes almak için ağlıyorum. Sonra sudan çıkıyorum. Ama bu sefer yalnızım. Ne annem ne babam var yanımda. Kütüphanedeyim, camın yansımasından kendime baktığımda büyüdüğümü fark ediyorum. Büyüyüp yine yalnız kaldığımı... "İnadını kırmak istedim." Diyor bir ses. Deniz... Kafası kanlar içinde karşımda dikiliyor.

İrkilerek kendime geldiğimde terden sırılsıklam saçlarım ve avuç içlerim ateş atıyordu. Yanaklarımın ıslandığını da fark ederek yüzümü buruşturdum. Saate baktığımda, saatin gece dört olduğunu görmemle huzursuzlandım. Zaten uyumam zaman almıştı. Üç saatlik uykuyla zombi gibi gezeceğime emindim. Bu halde bir şey yapamayacağımdan ve bir daha uyuyamayacağımı bildiğimden kalkıp soğuk bir duşa girdim. Beni kendime getirecek tek şey buydu. 

Duştan çıkınca gözümün, masanın üstündeki nota takılmasıyla sırıttım. Seni çıkarabilirim, demişti notta. Gerçekten çıkarabilir miydi, nasıl çıkarabilirdi ki? Kanıt yoktu, Deniz komadaydı... O ne yapabilirdi bu durumda? Belki de benimle dalga geçiyordu. Yanına gidip onunla konuşmak istediğim için böyle iğrenç bir şey yapar mıydı, bilmiyordum. Böyle bir yerde bir insana yapılabilecek en kötü şey, umut vermekti. Bana umut vermişti, vermemeliydi...

 Umut etmek istemiyordum.

 Umut edersem, inanırdım.

İnanırsam, kırılırdım.

Bu, bugüne kadar hep böyle olmuştu. Yeni bir şehre taşınırdık. Daha kimseyle tanışmadan beni istemeyeceklerini düşünüp kendimi odama kilitlerdim. Hasta olana kadar ağlar, en sonunda ise gözümü hastanede açardım. Çocukken akıttığım gözyaşları, şimdi düşününce gereksiz geliyordu. Belki de bu yüzden hep yalnızdım. İnsanlara hiç fırsat vermemiştim, hep kaçmış ve kendi kendimi üzmüştüm. Artık kaçmaya halim kalmadığında ise durup etrafıma bakınmıştım. İnsanlara bakmıştım, yaptıklarına, söylediklerine bakmıştım. Canım yanmıştı. Canım o kadar yanmıştı ki, bir daha hiç denememiştim bile biriyle tanışmayı. Sokakta bulduğum yaralı, yavru bir köpeği sahiplenmiştim. Eski, tahta bir rıhtım bulmuştum. En son ise kafamı kaldırıp gökyüzüne bakmıştım. "Yeterli." Dedim kendi kendime o gün. Bunlar bana yeterli...

Hava aydınlandığında kafamda deli gibi bir ağrıyla ayaklandım. Uykusuzluk yanında yorgunluk ile tüm bedenimi esir almıştı sanki. Yatsam, kalkamaz gibiydim. Ama uyuyamayacak kadar da karışıktım. Kahvaltıya geç kalmak istemediğimden hızla üstümü değiştirdim. Saçlarımı tepeden toplayıp aşağı inmek için odadan çıktım. Aklımda sadece, bugün bahçede ne olacağı ile ilgili sorular dolaşırken birine çarpınca geriledim.

"Önüne bak!" Kalın bir ses kulaklarımı doldurduğunda çarptığım kişinin beni gözetlediğini düşündüğüm kız olduğunu fark ettim. O kadar sert bakıyordu ki gözlerimin içine niyetinin iyi olmadığını net bir şekilde anladım. Çok kısa olmasam da kızın yanında küçücük duruyordum. Ve bu beni ürkütüyordu. Kendimi savunabilirdim ama ben daha buraya yeni gelmiştim. Binayı bile tanımıyordum ve tek başıma dolaşmaya cesaretim yoktu. Kıza hiç bir şey demeden koşar adım aşağı indim. Ben adımlarımı hızlandırdıkça, onun da hemen arkamda benimle hızlandığını hissedebiliyordum. Etrafta insanlar olmasına rağmen böyle bir şey yapabiliyorsa benimle ciddi bir derdi olmalıydı. 

GÖKYÜZÜNÜN DANSIWhere stories live. Discover now