Mor

517 59 96
                                    


Dktt- Karanlık

Şarkıyı açmayı unutmayın canlarım..💞 iyi okumalar!


Çok karanlık.

O kadar karanlık ki, artık gözlerimi açıp açmadığımı farkında bile değilim. Artık ağladığımı bile farkında değilim. Yavaş yavaş soluklaşan nefesim ciğerlerime batıyor ama ben onu bile farkında değilim.

Hayatım boyunca esiri olduğum karanlık, sonunda beni tamamen içine çekmek istiyormuş gibi acımasız. Elimi uzatıp dokunsam da nefes alıp ciğerlerime çeksem de elde edeceğim tek şey, sonsuz bir karanlık...

Tam göğsümün ortasında bir ağırlık var. Artık tüm bunlara dayanamadığımın en büyük kanıtı o ağırlık. Hiçbir şey yapmama izin vermeyen o ağırlık, artık canımı yakmaktan ziyade canımın kendisi oldu. Hissedebiliyorum. 

"Savaş!" dedim tekrar zayıf sesimle. Oysaki yarım saatten sonra bağırmayı kesip kendimi karanlığa bırakmıştım. Sesimin çıkması için harcayacağım enerjiyi nefes almak için harcamaya çalışıyordum. İkisini yapacak enerjim yoktu. 

Yorgundum, çok yorgundum. 

"Can!" Boğazımdan kaçan hıçkırıkla iç çekip bacaklarımı kollarımla sardım. "Sena!"

"Lütfen duyun artık" Nefes almak bu kadar zor olabiliyor muydu gerçekten? 

Kafamı, yaslandığım duvara dayayıp sakinleşmeye çalıştım. Beni bulmaları neden bu kadar uzun sürmüştü? Sevda abla depoya gittiğimi biliyordu, çoktan gelmeleri lazımdı. Ama neredeyse iki saattir hissettiğim tek şey karanlıktı...

Ellerimi boynumdaki kolyeye götürdüm. Annem bu halde olduğumu bilseydi ne kadar çok üzülürdü. Kolyeyi avucumda sıkıp, sanki beni duyabilirmiş gibi mırıldandım. "Seninle geçiremediğim her an için özür dilerim." dedim artık gözyaşlarımı hissedemezken.

"Seni kırdığım her an için özür dilerim." İçimde yakan ateş artık her bir zerremi kavuruyordu. "Anne seninle olamadığım için özür dilerim." Ağlarsam belki daha az acıtırdı. Ağlarsam belki biraz olsun rahatlardım. 

Ağladım. 

Yine de çok acıttı.

Bir anda artan nefes darlığı başımın deli gibi dönmesine sebep oldu. Yaslandığım duvar bile arkamdan kayıyormuş gibi hissediyordum. Ellerimi, sanki işe yararmış gibi boğazıma götürüp gezdirdim. Burada kriz geçirip ölebilir miydim? Karanlık bir depoda, tek başıma, karanlıkta...

Ölüm nedeni, panik atak diye mi geçerdi kayıtlara? 

Bu kadar mıydı yani? Sonum, nefes alamadığım için mi gelecekti?

"En büyük hayranlığı gökyüzü olan kız, en büyük hayranlığı ona uzak olduğu için öldü." diye geçsin kayıtlara. Çünkü öyleydi. Beni gökyüzünden kopardılar, ben o gün öldüm. 

Daha fazla dayanamayıp karanlığa izin verdim. Beni kendine çekmesine izin verdim, gözlerimi kapadım...

**

"Savaş! Buldum onu." Tanıdık bir ses kulaklarımı doldurdu. Ama beynim ne kim olduğunu kestirebiliyor, ne de gözlerimi açmama izin veriyordu. Sanki haftalardır uyumamışım gibi bir yorgunluk ele geçirmişti bedenimi. Titriyordum ama nedenini bilmeden. Üşümüyordum, yanıyordum. Yine de titrememi bastıramadım. 

Birilerinin koşarak yanıma geldiğini duydum. Aralamaya çalıştığım gözlerimden anladığım tek şey, çok fazla ışık olduğuydu.

"Yağmur!" Birileri beni sarsıyordu ama konuşamayacak kadar uykunun esiriydim. "Yağmur gözlerini açman lazım, hadi güzelim." Kollarımdan tutulup kaldırılmam ile kendimde, "Savaş," diyecek gücü buldum. Onun sesiydi bu, anlamak için gözlerimi açmama gerek yoktu. 

GÖKYÜZÜNÜN DANSIWhere stories live. Discover now