UMUT

141 15 64
                                    




Selam canlarım... Size kısa ama benim için çok önemli bir bölümle geldim.  Size, bir avuç umutla geldim. Benim için her zaman en önemli duyguyla... Lütfen bu bölümü okurken içimiz de yeşermeye çalışan umudu siz de hissedin.

Gripin- Beş ( sözleri...)

Keyifli okumalar...

-- Umut--

Aklıma düşen ilk soru, belki de en olmaması gerekendi. O an kafamın içi bir zindan gibiydi ama hissettiğim onca telaşın arasından sıyrılan bir soru düştü zihnime.

Ben kollarında can çekişirken, o da böyle mi hissetmişti?

Bu, bir insana verilebilecek en ağır cezaymış zaten. Nasıl, nasıl, nasıl?

Bunca zaman böyle bir acıya nasıl dayanabilirdi bir insan?

"Savaş, yalvarırım nefes al." Dedim kaçıncı kez olduğunu bilmeden gözyaşlarımla. Ne, neden oluyordu bilmiyordum ama karşımdaki adamın alamadığı nefesler benim boğazımda da takılı kalıyordu.

Parmaklarımla bir kez daha okşadım göz pınarlarını. Sanki, alamadığı nefesler gözlerinden taşacaktı. Öyle doluydu gözleri. "Neden nefes almıyorsun, neden?" diye bağırdım yüzünün rengi iyice kırmızıya dönerken. Boğazından çıkan hırıltılı sesler ağlamamı güçlendirirken Can, Senaya bakmak için koşarak çıkmıştı.

"Benim yüzümden." Dedim titreyen ellerim hırsla saçlarımı bulurken. "Benim yüzümden, özür dilerim. Benim yüzümden!" gece mavisi gözleri açık durmakta zorlanırken beni buldu yeniden. Onun acı çektiğini görmek, meğerse acı diye adlandırdığım her şeyin başıymış. "Yemin ederim intihar etmedim." Dedim bi çare. Belki, belki sakinleşirse nefes alabilirdi. "ölmeyi istediğim çok oldu ama canıma kıymayı hiç düşünmedim."

Parmaklarım bu sefer saçlarına gitti. İçim gide gide, dakikalar önce bakmaya bile çekindiğim saçlarını okşadım. "İyi değildim, sadece uyumak istedim. İlacı fazla içtiğimi fark edemedim, bilerek olmadı. Yemin ederim, bilerek olmadı." Gözlerinin iyice kapandığını görmemle kapıya doğru bağırdım. "Sena! Can! Neredesiniz?"

Titreyen ellerimle kıpkırmızı kesilmiş yüzünü kavradım ve dudaklarımı kapanan gözlerine bastırdım. "Sana bu acıyı ikinci kez yaşatmayı bir kez olsun düşünmedim. Lütfen, lütfen sende bana yaşatma. Yalvarırım..."

Nasıl da bir trajediydi değil mi tüm bu olanlar? Gitmek için kırk takla attığım, az önce bağıra çağıra kavga ettiğim adama şimdi kollarımda; kalması için yalvarıyordum. O ise, iki gün önce "git" dediği kadının intihar düşüncesi ile soluklarını kaybetmişti.

Ne demiş bir şarkı sözü, "Gitme, kaybedince daha çok seveceksin..."

Biz insanoğlu, söz konusu canımız olunca bile değişmezdik. Kaybetmenin eşiğine gelmeden hiçbir şeyin kıymetini anlamayan nankör insanlardık.

"Haklıydın..." dedim artık duyup duymadığına bile emin olamazken. "Ben çok bencil bir insanım. Yokluğumun size ne hissettireceğini umursamadan giden bencil bir insanım... Ama sen bencil değilsin, sen kendini düşünerek yapmadın hiçbir şeyi. Biliyorum, ya benim ya da Melek içindi yaptığın her şey. Sen de bencillik yapmak istiyorsun, çünkü bana kızgınsın." Koridordan gelen koşma sesleri ile gözyaşlarımın arasından gülümsedim. Yetişeceklerdi. "Ama sen benim gibi yapma, ne olursun. Lütfen yapma, son kez olsa bile beni düşün." Yeniden öptüm alnını yavaşça. "Gökyüzünden geceyi koparırsan kıyamet kopar Savaş. Kıyametin kopmasına izin verme, gökyüzüne dön."

Kapının sertçe açılması, Can'ın elindeki ilacı Savaş'ın dudaklarına dayayıp üst üste basması ve bağıra çağıra ettiği küfürlerinin gecede yankılanması saniyeler içinde oldu. Savaş'ın başında öylece durmuş bir tepki vermesi için içten içe Allaha yalvarıyordum. Dışarıdan bakan biri için ise şu an öylece durmuş karşımdaki tabloyu izliyordum.

GÖKYÜZÜNÜN DANSIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin