Pişmanlık

178 15 62
                                    


selam şekerler, oy ve yorumlarınızı bekliyorum. Keyifli okumalar🎉☀️

perdenin ardındakiler-Her gece
Batuhan Kordel- Anıları sakla

O kadar uzun zamandır çırpınıyordum ki, en son ne zaman kafamı yastığa koyduğumda hiçbir şey düşünmeden uyudum hatırlamıyorum. Ne kadar yorgun olduğumun hiçbir önemi yoktu. Bazen olur, kolumu kaldıracak gücü bile bedenimde bulamazdım. Ama işte bir çırpınış var, zihninde biraz olsun dinmesi için çabaladığın bir savaş. O savaş, insanın uyumasına bile izin vermiyordu işte.

Kafamda belki de binlerce kez bu anı yaşamıştım. Defalarca onlarla karşılaştığım, defalarca kendimi açıklamaya çalıştığım, özürler dilediğim, arkamı dönüp gittiğim... her seferinde farklı bir versiyonunu yaşadığım karşılaşmalar yaşamıştım. Hepsinin sonu aynıydı. Hepsinde haksızdım, hiçbirinde kazanmıyordum.

Sekiz yaşındaydım, babam gitmişti. Babam gitti diye anneme sinirlenip elime geçirdiğim ilk taşı cama fırlatmıştım. Camları toplarken annemin eli kesilmişti. O gün pişmanlıktan o kadar çok ağlamıştım ki, sonunda iç çekmekten midemin bulandığını bile hatırlıyorum. Annem kollarımı sıvazlayıp tek bir cümle kurmuştu. "Pişman olacaksan yaptığın her şeyi iki kere düşün Yağmur, çünkü pişmanlığın seni hiçbir zaman kurtarmayacak."

Haklıydı, pişmanlık denen illet hiçbir zaman seni açıklamaya yetmiyordu.

Şimdi gözlerimden süzülen yaşlar, pişmanlık mıydı bilmiyorum ama yakıyordu. Canımı çok yakıyordu.

Can da tıpkı benim gibi tüm tepkilerini yitirmiş olmalı ki öylece donmuştu. Ellerinin bile fırçayı tuttuğu şekilde havada kaldığını gördüm. Etraftan uğultular geliyordu ama ne ben, ne o bunu duyabiliyorduk. Kafamda herkesle teker teker karşılaştığımda biraz olsun hayal edebiliyordum. Mesela; Sena'nın ne kadar kızarsa kızsın bana sarılacağını biliyordum, Savaş'ın pişmanlıkla bana bakacağını biliyordum. Ama benim minik sarışınım... Aslında aramızda en hassas olan Can'ımın ne kadar kırgın olacağını bildiğimden onun tepkisini hiç canlandıramamıştım.

Boş bilgileri ve kötü esprileri ile beni her zaman güldüren Can, kalbinin kırıklığı ile bana ne diyebilirdi ki?

Beynimdeki tüm o anlar birden silindi. Dilim lal olmuşken ağzımı açıp bir şey demek için çok çırpındım ama ne diyeceğimi bilmiyordum. Keşke sadece gözlerime bakınca içimden akan onca kelimeyi görebilseydi. Keşke, bu kadar kırgın bakmasaydı.

Ne kadar durduk öyle bilmiyorum ama kolumda hissettiğim soğuk bir el ile istemsizce irkildim ve bakışlarım sonunda Can'dan kopup kolumu tutan adama döndü. Az önce Can'a bağıran adamdı. "Biz dışarıda konuşalım." Diyerek kolumu çektiğinde hissettiğim onca şeyle ağlamam şiddetlendi.

Kollarımı artık kimsenin tutmasını istemiyordum. Niye anlamıyorlardı?

Adam neden bu kadar ağladığımı anlamazken elini çekmek yerine bir şeyler mırıldanmaya başladı. Bakışlarım tekrar Can'a döndüğünde kolumdaki ele ve adama sinirle baktığını gördüm. Kimse bilmiyordu belki ama onlar her zaman biliyordu. Üzerinden seneler geçse de bileceklerdi.

Can'ın göz bebeklerinin öfkeyle büyüdüğüne o an şahit oldum. Sanki az önce hissettiği tüm o kırgınlık, bir anda öfkeye dönüşmüştü. Sıktığı yumruklarından birini adamın yüzüne indirdiğinde olduğum yerde sıçradım. Arkadaki insanların çığlık sesleri kulağıma dolarken ben sadece, ikinci yumruğu atmaya hazırlanan Can'a bakıyordum.

Sena'dan ve Savaş'tan saklanmak için arkama sığınan benim ufağım, yüzüne işlemiş öfkesiyle tereddüt bile etmeden bir adamı dövüyordu.

"Senin yüzünden." Dedi derinlerden gelen ses. "Herkesi değiştirdin, kimseyi umursamadın..."

GÖKYÜZÜNÜN DANSIWhere stories live. Discover now