32

1K 100 96
                                    

Satır arası yorumlarınızı yaparsanız sevinirim MELEKLERİM 😊

Lalisa,17 Temmuz 2020.
10.00

"Hadi Lisa hızlı ol!"
"Tamam!"
Aşağıdan bağıran Tzuyu ile üstümü giydim. Kadınlığım ve kalçam sızım sızım sızlıyordu.
"Gitmeniz şart mı?" Diyen Jungkook elini belime atarak, kasıklarımı ovaladı.
"Zaten gece buradaydık. Evde olmadığımızı fark etmemesi gerek."
Dedim açıklama yaparak.
Ofladı. Asla yalnız kalıp güzel vakit geçiremeyecektik. 

Elime telefonumu aldım ve kapıyı açtım ancak adım atamadan inleyerek durdum. Canım yanıyordu.
Belime sarılan el bana yardım etti.
"Gel,güzelim." Eline tutunarak, inmeye başladım. Her basamak inişim de kadınlığımda ki sızı baş gösteriyordu. Zaten oturamıyorum.

Birlikte aşağı indik. Hepsi ayaklanmıştı.
"Ona dikkat et." Diyen Jungkook ile Tzuyu onayladı. Somi ve diğerlerine sarıldıktan sonra evden ayrıldık.

Zar zor oturduğum koltukta sürekli kıpırdayıp duruyordum.
"Loiras,otursana?"  İnleyip kasıklarımı tuttum. Jungkook'u dinleyip ağrı kesici içseydim keşke o kadar ısrar etmişti.
Yan bir şekilde oturdum. En azından böyle daha rahattım.


Odamda uzanmış dışarıyı izliyordum.
Normal hayatımdan geldiğim halleri bak. Ne ara bu işlere bulaştım? Ben bu değildim. Bu ben olamazdı çünkü.
Gözlerim saate kaydı. 23.00.
Ne ara bu kadar vakit geçti?
Cenin pozisyonunda iken yavaşça doğruldum. Ağrı kesici iyi gelmişti biraz. Jungkook,sürekli arayıp nasıl olduğumu sormuştu. Beni düşünmesi,önemsemesi hoşuma gidiyordu.

Kapıyı açarak odadan çıktım.
Merdiven demirlerine tutunarak indim.
Şişeye su doldurarak yukarı çıkmak için adımladım ama durdum. Karanlık salonda biri oturuyordu. Sertçe yutkunup, arkama döndüm.

"Hiç değmedi biliyor musun?" Gelen sesin Yoongi'nin olduğunu öğrenince nefes aldım. "Ne diyorsun?"
"Gel Pranpriya." Diyerek eli ile karşı koltuğu gösterdi. Kaşlarımı çatarak ilerledim oraya ancak oturmadım.
"Ne saçmalıyorsun yine? Kafan güzel galiba?" Güldü . Alttan alttan bakmaya başladı.

"O adam için hiç değmedi. Değmeyecek."
"Ne geveleyip, duruyorsun?"Dedim sinirle.  Daha sonra birden büyük televizyon açıldı. Elimde ki şişeyi bıraktım. Müstakil bir ev kameranın açısında vardı.
"Burası..."
"Sizin eviniz." Diye devam etti. Daha sonra elinde kırmızı bir bidon ile biri belirdi. Biraz yaklaştım.

Jungkook?

Elinde ki şişe ile etrafa bakarak bahçeye girdi. Kırmızı bidonun kapağını açarak dökmeye başladı. Neydi o?
Çitlerden tut,evin duvarlarına kadar her yere dökmüştü. Anlamaz bir şekilde hala izliyordum. İlk önce evin önünde durup öylece baktı. Daha sonra cebinden çıkardığı çakmağı yakarak, evi ateşe verdi. Yaşadığım şokun etkisi ile kitlenmiş gibiydim. Ellerim yumruk haline geldi. Durmuş öylece yanan evi izliyordu. Yanan evin içine girdi koşarak. Cayır cayır yanan evin içinden omzunda biri ile çıktı.
"Bu da başrolümüz, Lalisa Manoban." Demesi ile ben olduğumu yeni fark ettim. Baygın bir şekilde omzunda duruyordum. Saçlarım oradan oraya savruluyordu.

Dolan gözlerim ile fısıldadım.
"Yapma...bırakma onları..." ancak tam tersi olmuş, arabaya beni attıktan sonra son gaz oradan ayrıldı.
Evde çığlığım yükseldi. Kendimi yere bıraktım. Gözyaşlarım bitmek bilmez iken ellerim yerde ağlıyordum.
Kapıların zorlanma sesi geldi. Ancak kimse giremedi. Durmak bilmeyen çığlıklarım devam ediyor herkesi başıma toplayacak derece de acı vericiydi.

senior assassin | lkWhere stories live. Discover now