18-Beklenmedik ziyaretçi

6.5K 347 25
                                    

Odanın ortasında duran adam Lee Kang Ho'dan başkası değildi. Elinde bir çanta ile karşımda dikiliyordu.  Odama izinsiz girmesinden çok, beni görmek için kendini riske atmasına şaşırmıştım.

"Odama izinsiz girmenizin özel bir sebebi var mı?"

Adam hiç istifini bozmadan "kızım için yapamayacağım hiçbir şey yok" dedi. Adamın kızına olan bağlılığını anlıyordum ama benden bu kadar çekinmesinin ardından başka sebepler olmalıydı.

"Yu-Mi kendi kararlarını alabilecek kadar büyük. Neden onunla olan yakınlığım sizi endişelendiriyor?"

Adam üstümdeki bornozu yeni fark etmiş gibi gözlerini kaçırdı. "Sizinle daha uygun koşullarda konuşmak isterdim ama buraya geliş amacım sizi uyarmaktan ziyade, yardım istemekti."

İşte bunu hiç beklemiyordum, adamın beni uyarmasını, hatta sınır dışı etmeye çalışmasını beklerken, benden yardım istemesi beni şaşırtmıştı.

"Sizin sıradan biri olmadığınızı biliyorum. Do Hyun'dan edindiğim bilgilere göre kendinizi her türlü beladan kurtaracak kadar yetenekliymişsiniz. Üstelik kızım, kendisini kurtarırken olağanüstü şeyler yapabildiğinizden de bahsetmişti."

Adamın bu konuşmayı hatırlaması iyi olmamıştı, demek ki konuyu saptırmam işe yaramamıştı. Benden ne tür bir yardım isteyeceğini bilmediğimden, her hangi bir onaylayıcı tepki vermedim ama inkâr da etmedim.

"Benden istediğiniz yardım nedir?

"Kızımı korumanızı istiyorum."

Bir ters köşe daha gelmişti, kızından uzak durmamı isterken, şimdi de kızını korumamı istiyordu. Bunu bende istiyordum ama adamın gerçek niyetini öğrenmeliydim. Tenzin'den öğrendiği zihin okuma tekniğini denedim.

Kang Ho'nun zihni bir sürü teknik detaylarla doluydu, zihninin küçük bir bölümü ise kızını nasıl kurtaracağı konusunu düşünüyordu. Peşlerindeki casusların, kızını yeniden ele geçireceği endişesi zihninden taşıyordu.

"Kabul ediyorum." Büyük bir rahatlama hissi ile nefesini dışarı verdi. "Fakat bir şartım var" dediğimde gözlerinde karamsar ifade belirdi.

"Yu-Mi ile olan yakınlığımıza müdahale etmeyecek ve özelimize karışmayacaksınız."

Adam bir an itiraz edecek gibi olduysa da, sonunda kızının yaşamı söz konusu olduğundan boyun eğdi.

"Tamam, kabul ediyorum. Size güvenebileceğimi umuyorum, çünkü Do Hyun ve kızım size güveniyor."

"Merak etmeyin hayatım pahasına kızınızı koruyacağım" dediğimde Kang Ho istediği cevabı almış ve üzerindeki gerginlikten kurtulmuştu.

Üzerimde bornozla durduğum gerçeği aklıma gelince, müsaade isteyip kıyafetlerimi alıp yan odaya geçtim ve giyindim. Odaya geri döndüğümde Kang Ho veda etmeden ayrılmıştı. Yatağın üzerinde bir çanta bırakmış ve üzerine bir not iliştirmişti.

"Kızımı korumanızın karşılığı olarak lütfen kabul edin."

Notu buruşturup çantayı açmadan, kapının yanına bıraktım. Beni parayla tutmuş gibi hissetmemesi için yarın parayı iade edecektim. O istemese de ben Yu-Mi'yi koruyacaktım, bunun için para almama gerek yoktu. Üstelik keşişi hayatı yaşarken aza kanaat getirmeyi öğrenmiştim.

Sabahı beklemek zor gelmişti, bir an önce Yu-Mi'nin yanında olmak ve babasının rızasıyla onu korumak istiyordum.

Ne zaman uyuduğumu anlayamadan kendimi rüyada buldum. Hacı Anne ile görüşmek iyi olurdu ama nedense onu düşünmeme rağmen rüyama gelmemişti.

 Üzerime çöken karanlığı fark ettiğimde karanlık gölgelerin etrafımda cirit attığını gördüm. Kâbuslar yaratık değildi, onlar sadece benim öyle algılamamla şekil alıyorlardı. Bana dokunmalarına izin veremezdim. Bu yüzden üçüncü gözüm ile onları yok etmeyi düşünüyordum.

Benden önce davranan bir gölge önüme geldi ve eğildi. Bir insan yapsa saygı ifadesi olarak kabul edeceğim bu jestin, gölgeden gelmesi aklımı karıştırdı.

Bunun bir hile olabileceğini düşünüp yaklaşmadan ve ellerinin uzanabileceği bir mesafede durmamaya dikkat ederek bekledim.

Diğerleri de eğilince benden korktuklarını anladım. Fakat dikkatimi çeken şey bana doğru değil de hafif sağıma doğru eğiliyorlardı. Sağımda biri varmış gibi bir hisse kapılınca başımı çevirdim ve onu gördüm.

Baştan aşağıya siyahlar giymiş alımlı bir kadındı ve kıyafetindeki dekolteler vücudunu cömertçe sergiliyordu. Gölgelerin benim değil de onun önünde eğildiklerini anlamam bir saniyemi almıştı.

"Yakışıklı çocuk, benim kâbuslarımla daha önce tanışmıştın değil mi?" dediğinde sesinin böyle güzel bir hanımdan beklenmeyecek kadar kaba olduğunu fark ettim. Sanki günde iki paket sigara içen ve üstüne maçlarda kendini yırtarak tezahürat yapan adamlar gibi çıkıyordu.

Tamam, belki biraz abartmış olabilirim ama gene de bir hanıma yakışmayacak bir sesti.

"Evet, tanıştım ve derslerini verdim, eğer gene saldırmayı düşünüyorlarsa tereddüt etmeyeceğime emin olabilirsin."

Kadın şuh bir kahkaha attı ama sesi yüzünden bende olumsuz etki yaptı. Kulaklarımı tıkamamak için kendimi zor tuttum.

"Cesursun, seni sevdim. Yaşamana izin vereceğim ama benim kim olduğumu unutma, ben Kâbuslar Kraliçesiyim."

Kendini tanıtmasa sanki ne olduğunu anlamayacaktım. Tüm gölgeler önünde eğilirken onun efendileri olduğunu anlamamak aptallık olurdu.

"Benden ne istiyorsun, amacın beni korkutmaya çalışmak mı? İşe yaramaz" dediğimde içimdeki cesur tarafım bir yerime kaçmıştı aslında. Fakat belli etmemeliydim, aksi halde üzerime çullanmaları an meselesi olurdu.

"Seni uyarmak istedim,  işime karışanlardan hoşlanmam. İstesem kâbuslarında en korkunç sahnelerle işkence çekmeni sağlayabilirim. Ukala tavırlarını görmezden geleceğim ama bir daha gölgelerimden uzak durmalısın."

Kadının sesi kendinden emin çıkmasına rağmen Kâbus Kraliçesinden gelen korkuyu algılıyordum.

"Senin de korkuların var, bunların neler olduğunu benimle paylaşmak ister misin?" dediğimde damarına bastığımı geçte olsa fark ettim.

"Sefil insan bana nasıl hakaret edersin, seni ve sevdiklerini her gece kâbuslarımla boğmamı mı istiyorsun?"

Aslında istemiyordum, hatta bunun olmasından ölesiye korkuyordum. Tam geri adım atıp özür dileyecekken, arkamdan yaklaşan ışık karşısında Kabuslar Kraliçesinin gerilediğini fark ettim. Belki de korktuğu her ne ise o geliyordu.

Arkamı döndüğümde tüm gölgelerin kaybolduğunu ve Hacı Anne'nin tüm ışığıyla bana doğru geldiğini gördüm.

Kraliçeye hitaben "Allah her şeyi bir amaç doğrultusunda yarattı. Seni yok etmek istemiyorum ama evladıma dokunmaya kalkarsan, seni yok etmekten çekinmem."

Kraliçe korkudan kuyruğunu kıstırmış köpek gibi ezik bir halde kaçmaya başladı. Arkasından bakarken hiç de göründüğü kadar kudretli olmadığını düşündüm.

Hacı Anne bana dönerek şefkat dolu sesiyle "evladım bu tür yaratıklardan uzak dur. Gölgeler gerçek değil ama bu kadın gerçek ve senin baş edebileceğin tarzda biri değil."

Anladım ki gene beni zamanında kurtarmak için yanıma gelmişti. Teşekkür ederek elini öptüm, o da benim başımı okşadı.

Bu kadının yanındayken kendimi çok huzurlu hissediyordum. Zor anlarımda Hızır gibi yetişiyor ve beni koruyordu. Ben de bana verdiği görevi layıkıyla yaparak bana olan güvenini boşa çıkarmamaya karar verdim.

Elimden tutup "gidiyoruz" dediğinde nereye diye sormak yerine "tamam" dedim ve onun gücü ile hızla ilerlemeye başladık.

-DEVAM EDECEK-

Üçüncü Göz (SY)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin