4-Siyah gölgeler

15.3K 592 44
                                    

Bu bölüm yeniden düzenlendi

Karşımdaki siyah gölgelerin yüzleri görünmese de, algılarımın genişlemesi sonucu nefret yaydıklarını hissedebiliyordum. Gölgeler bana doğru hareket etmeye başladıklarında, ne yapacağımı şaşırmıştım. Tenzin beni bu konuda uyarmamıştı.

Gölgeler iki yandan açılarak etrafımı sarmışlar ve uçlarında parmak göremediğim ellerini bana doğru uzatıyorlardı. Bir tanesinin elinin omzuma değmesiyle içimi korku sardı. Omzumdaki elden kurtulmak için hamle yaparken, hepsi birden bedava et bulmuş fukara gibi üzerime saldırdı.

Etrafı göremiyordum, her yer karanlıktı. Siyah bir bulut içinde, boşluk da yüzüyor gibiydim. Küçüklüğümde boğulma tehlikesi geçirmiştim. O zamandan beri suya girmekten korkardım. Boşlukta yüzme hissi yoğunlaşmaya başladı. Sanki etrafımdaki karanlık bir tür sıvıya dönüşüyor ve ben o sıvı içinde boğuluyordum.

Ellerimi ve ayaklarımı çırpıyordum. Her yer karanlık olduğundan yön duygumu kaybetmiş bir şekilde, yukarı olmasını ümit ettiğim bir yöne doğru ilerlemeye çalışıyordum. Ağzıma dolan yoğun sıvı öksürmeme yol açıyordu.

Saatlerce debelenmiş ve yorulmuştum. Kendimi o yoğun karanlık suya teslim etmek üzereydim. Her şeyin bitmesini ve ölümün sıcak kollarına kavuşmayı diliyordum. En korktuğum şekilde ölürken bile Tenzin aklıma geldi. Onu son bir kez görmek isterdim.

Tenzin'e teşekkür etmek ve bunca zamandır bana dostluğunu sunduğu için son bir kez sarılmak isterdim. Birden siyah sıvının yoğunluğu azalmaya başladı ve birden kayboldu. Kendimi ailemin odasında yerde buldum.

Tenzin odanın odasında durmuş, siyah gölgeleri tehdit eden bakışlar atıyordu. Bana döndü "iyi misin?" diye sordu. Sonra gölgelerin üzerimize doğru hareket ettiklerini fark edince gözlerini yumdu. İki kaşının arasından bir ışık huzmesi çıktı ve gölgeler hiç var olmamışlar gibi yokluğa karıştılar.

Dostumun gerçekten yanımda olduğuna inanamadım. Ayağa kalkacak gücüm yoktu. Tenzin bana gülümsedi "Seni yalnız olarak astral seyahate göndermek iyi fikir değilmiş, öyle değil mi?" dedi.

"Haklısın, beni bu tür yaratıklara karşı uyarmalıydın."

"Mert bunlar yaratık değil, sadece kâbuslardı. Gerçekten var olmayan, sadece karşısındakinin duygularına göre şekillenen düşüncelerdi."

"Ama buraya geldiğimde bir tanesi annemin başucundaydı" diye itiraz etmek istedim.

"Annen kâbus görürken odaya girdiğinde, üçüncü gözün ile onun kâbusunu algılamış olmalısın. Bu da senin, onu bir yaratık olarak algılamanı ve ondan korkmanı sağladı. Toplu halde onları kendine çekmen, senin de kâbus görmene yol açtı. Diğer insanlar rüyalarında kötü şeylerle karşılaşınca, uyandıklarında bunları kısa sürede unutur. Fakat sen bu gölgeleri gerçek olarak algıladığın için senin üzerinde daha güçlü bir sonuç verebilirdi."

Tenzin'in çok uzun açıklamasının bende uyandırdığı tek his, gerçekten ölebilecek olduğumdu. Astral seyahat esnasında ölmek, ruhun ile bedenin arasındaki gümüş kordonun kopması demekti. Bedenime asla geri dönemeyebilirdim. Tenzin beni kurtarmasaydı, en kötü kâbusumla; boğularak ölecektim.

"Teşekkürler dostum. Bu kadar heyecan bana yeter. Artık geri dönmek istiyorum" dedim.

"Sadece bedenini düşün, nerede yattığını gözünün önüne getir."

Tenzin'in dediğini yaptım ve anında uyuduğum odaya çekildim. Bedenimin üstüne doğru yattım ve gözlerimi kapattım. Gözlerimi tekrar açtığımda bedenim ağırlaşmış gibi hissettim. Latif bedenimden, et kemik bedenime geçmiştim. Yataktan doğrulup Tenzin'in odasına gitmek üzere harekete geçtim.

Odaya girdiğimde Tenzin kanlar içinde yerde yatıyordu. Eliyle karnındaki derin yaraya bastırmaya çalışıyordu. Koşarak yanına gittim, elimle yaraya bastırmaya başladım. Neler olduğunu sormak istiyordum. Her zamanki gibi düşüncemi anlamış ve konuşmuştu.

"Gölgeler, onlar -onlardan uz- uzak dur" diye zorlukla konuşmaya çalışıyordu. Ağzından saçılan kan yüzüme sıçrasa da, dostumun gözümün önünde ölüyor olduğu gerçeği ile kıyaslandığında çok önemsizdi.

Elimin altında kanayan yaraya bakmak için elimi kaldırırken, Tenzin'in başının arkaya düştüğünü gördüm. Son nefesini vermiş ve benden sonsuza kadar ayrılmıştı. Gözyaşlarım akmaya başladı. Ağlamıyordum ama gözyaşlarım neden akıyordu bilmiyordum. Ağlarsam, dostumu kaybettiğim gerçeğini kabullenmiş olacaktım.

Yanık kokusu aldım. Tenzin'i yavaşça yere bıraktım ve odadan ayrıldım. Üstadın odası tapınağın güneyindeydi. O tarafa doğru ilerlerken avluda yerlere saçılmış bedenler gördüm. Kardeş keşişler ölmüştü. Neler olduğunu anlayamıyordum. Üstadı bulmak için acele etmeye başladım. Onu gördüğümde, dizlerinin üzerine çökmüş ve bedenine saplanmış mızrağa dayanmıştı. Cansız gözlerini ileri dikmişti.

Yere çöktüm ve bilincimi kaybettim.

-DEVAM EDECEK-


Üçüncü Göz (SY)Où les histoires vivent. Découvrez maintenant