8-Gökyüzü defni

10.4K 456 36
                                    

Üstadın ölümü ile birlikte, cenaze töreni hazırlıkları yapılmaya başlandı. Daha önce bir Budist cenaze töreninde bulunmadığım için ne olacağı hakkında bir fikrim yoktu.

Tenzin 7.yüzyıla kadar Budistlerin cenazeleri yaktıklarını, fakat o zamandan sonra geleneklerin değiştiğini söylemişti.

Açıkçası öğreneceğim ayrıntılara şaşırmamam mümkün değildi.

Budistler, ölenlerin ruhlarının ayrıldıktan sonra, arkalarında boş bir kabuk bıraktıklarına inanıyorlardı. Bu yüzden bu kabuğun bir an önce ortalıktan kaldırılması ve çürüyerek hastalık yaymasının engellenmesi gerekiyordu.

Budistler gerçek mezarlığın gökyüzünde olduğuna inandıklarından, bedenin gökyüzüne taşınması gerektiğini savunuyorlardı. Bunu gerçekleştirmek için bize barbarca gelen bir gelenekleri vardı.

Ölen kişiyi tepede yaptıkları taşlık bir alana götürüp, bıçaklar ve baltalar yardımıyla bedenini parçalıyorlar ve kızıl akbabalara yem ediyorlardı. Geride kalan kemiklerden bazılarını, müritlerin ölüm korkularını yenmeleri için müzik aleti olarak kullanılıyordu.

Bu törene GÖKYÜZÜ DEFNİ diyorlardı. Tenzin bana bu açıklamaları yaparken, bir yabancı olarak nasıl bir dehşet ifadesi ile baktığımı gördüğünde, üstadın huzurlu bir şekilde gökyüzüne ulaşması için gerekli olduğunu anlatıp beni teselli etti.

Alışkın olmayan için barbarca gelen bu tören, 14 yüzyıldan bu yana sürdürülmekteydi. 1960 lı yıllarda Çin tarafından yasaklanan bu tören, Budistlerin protestoları sonucunda izin alınarak tekrar uygulanmaya başlanmıştı.

Üstadın akbabalar tarafından yenmesi düşüncesine nasıl dayanacağımı sorduğumda, Tenzin bana şöyle açıklamıştı.

"Üstadımız ve diğer insanlar bu dünyada iken et kemik bedenlerini bir araç gibi kullanırlar. Ölüm insana tattırıldığında bu bedenle işleri bitmiş olur ve terk ederler. Aslında insanın özü ölmez sadece beden değiştirir."

Üstadın ruhunun ayrılıp başka bir âleme geçtiği düşüncesi ile kendimi sakinleştirdim. Gene de törene katılamayacağımı söyleyerek odama çekildim.

Dinlenmek ve öğrendiklerimi hazmetmek istiyordum. Her ne kadar ilerlemiş olsam da hâlâ özümü kavrayabilmiş değildim.

Bazı olağandışı haller yaşıyordum ama bunların benim dışımda geliştiğini düşünüyordum. Geçtiğim aşamaların hakkını veremediğime inanıyordum.

Dinlenmek için uzandıktan bir süre sonra astral çıkış yapmıştım. Artık bilinçli bir şekilde ruhumu yönlendirebiliyordum. 

Görüşlerimdeki kadını görmek için binanın duvarlarından geçtim. Kadın en son gördüğüm yerdeydi.

Aynı pozisyonda kıvrılmış uyuyordu. Yakınına sokuldum, yüzünü incelemeye başladım.  Güzel yüzünde, akan gözyaşlarının oluşturduğu kirli izler vardı. Çektiği acıları uykusunda unutuyormuş gibi yüzünde masum bir duruluk hâkimdi.

Aniden gözlerini açınca geriye doğru sıçradım. Beni görmesi imkânsızdı ama gözleri ile etrafı tarıyor, sanki kendisini gözetleyen beni görmeye çalışıyordu.

Sonra gevşedi ve tekrar uyuma pozisyonuna döndü. Bende dışarı çıkarak çevreyi gözlemlemeye çalıştım. Aklıma gelen bir fikirle yükselmeye başladım. Helikopterle yükselir gibi binadan dikey şekilde uzaklaşıyor ve çevrede yer tespiti yapabileceğim yerler arıyordum.

Yalu nehrini tarif eden bir tabela gördüğümde, aradığımı bulmuş bir şekilde gözlerimi açtım. Tenzin hala cenaze töreninde olmalıydı. Cep telefonu ve internet olmayan tapınakta, Yalu nehrini bulmam zor olacaktı. En iyi dostumun işinin bitmesini beklemeliydim.

Öğleden sonra Tenzin'i meditasyon yaparken buldum. Huzurlu görünen yüzüne bakıp rahatsız etmemek için dönüyordum ki bana seslenmesi ile durdum.

"Aradığını bulmuş gibisin Mert" dedi.

Heyecanlı bir şekilde gördüklerimi anlattım. Yalu nehrini sorduğumda yüzü asıldı. "Mert orası Kuzey Kore ve Çin arasında kalan bir bölge" dedi. "Çok tehlikeli bir yer olduğunu söylememe izin ver."

Tenzin'in endişesi bana da bulaşmıştı. Kendimi James Bond filmlerindeki kötü casuslarla ve tehlikelerle iç içe hayal ettim. Acımasızlıkları ve yaptıkları işkenceler aklıma geldikçe, bunlar sadece bir film senaryosu diyerek kendimi avutmaya çalıştım.

Açıkçası korkuyordum ama üstadın ölmeden önce söylediği gibi kızı kurtarmalıydım.

"Tamam" dedim. "Nereden başlıyoruz?"

Tenzin bana, Allah sana akıl fikir versin der gibi bakıyordu.

-DEVAM EDECEK-


Üçüncü Göz (SY)Where stories live. Discover now