44-Akıl hastası

3.3K 315 90
                                    

Yu-Mi'nin yanına gitmeye hazırdım, kapının kolunu tutup çevirmeye çalışınca, bedenimde binlerce voltluk elektriğin dolaştığını hissettim ve kendimden geçtim.

Ne kadar baygın kaldığımı bilmiyordum. Gözlerimi açtığımda hâlâ otel odamın kapısının önünde yatıyordum. Kapının koluna elektrik verecekleri hiç aklıma gelmezdi. Öldürücü derecede olmadığı için şükrettim. Beni bayılttıktan sonra hiçbir şey yapmamış olduklarını fark edince şaşırmıştım.

İsteseler öldürebilir veya işkence edebilirlerdi. Kaçırmaya kalkıp, güçlerimden faydalanmak isteyebilirlerdi. Belki de zamanları olmamıştı, aniden kaçmak zorunda kalmış olabilirlerdi.

Bu ihtimallerle kafa yorarken, Yu-Mi'yi görmek için dışarı çıkmak üzere olduğumu hatırladım. Yanına gitmeden önce saate baktığımda, buluşma saatini çoktan geçirmiş olduğumu anladım. Geciktiğim için özür dilemek ve yeni bir buluşma yeri ayarlamak için aramak istedim.

Rehberde Yu-Mi'nin adını bulamayınca bir kez daha kontrol ettim. Son aramalarda veya mesajlarda da bulamadım. Ben baygınken birilerinin telefonumu kurcalamış olabileceği aklıma geldi. Önce buluşma yerine gidip, bir ihtimal hâlâ orada bekliyor mu diye bakmalıydım.

Eğer yoksa evine gitmek zorunda kalacaktım. Normal yolları kullanmayı tercih ediyordum. Gücümü olur olmaz yerde sergilemek konusunda kendimi rahatsız hissediyordum.

Buluşma yerinde yoktu, ben de evine gitmeyi tercih ettim. Kapıyı çaldığımda ummadığım birisi kapıyı açtı. En son gördüğümde laboratuarında verdiğim fikir üzerine, harıl harıl çalışan Kang Ho, karşımda durmuş bana garip bir biçimde bakıyordu.

"Ne istiyorsun Mert?" dedi.

Adamın saygı ifadesi kullanmadığı dikkatimi çekmişti. Ayrıca biraz agresif bir ifadeyle sormuştu.

"Sizin laboratuarda olduğunuzu düşünüyordum. Yu-Mi ile buluşacaktım ama randevu saatini kaçırdım. Kendisi evde mi?"

"Sen ne saçmalıyorsun delikanlı? Yu-Mi de kim?"

Bir anda başımdan aşağıya kaynar sular döküldü. Kang Ho'nun benimle böyle konuşması ve Yu-Mi'yi tanımıyormuş gibi davranmasının bir tek sebebi olabilirdi. Kang Ho delirmişti.

"Kızınızı görmek istemiştim" diye daha yumuşak bir ses tonu ile konuştum.

Adamın gözlerinden çılgınlık okunuyordu. "Benim kızım yok, daha fazla saçmalamadan git buradan, yoksa polis çağırırım."

Kızım yok dediğinde adamın durumunun vahim olduğuna iyice inanmıştım. Do Hyun ile buluşursam, en azından ben laboratuardan ayrıldıktan sonra ne olup bittiğini öğrenebilirdim. Kang Ho'nun neden bu hale geldiğini bilmek zorundaydım. Belki de görümdeki ateş etme sahnesi adamın delirmesi sonucu olacaktı. Eğer öyleyse önlem almalıydım.

Do Hyun'u arayıp buluşmak istediğimi söyledim. Bana bulunduğu yeri söylediğinde yakınlarda olduğunu anlayıp oraya yöneldim. Beni her zamanki gibi sıcak bir biçimde karşıladı.

"Merhaba Mert, bugün seni daha iyi gördüm. İlaçlar işe yarıyor galiba."

"Ne ilacı?" diye sordum.

"Konuşmak istemiyorsan sorun değil. Beni ne için aramıştın?"

"Kang Ho'nun evinden geliyorum. Yu-Mi ile görüşmek istediğimi söylediğimde bana kızdı ve Yu-Mi de kim dedi. Adam iyice tırlatmış, inanabiliyor musun kendi kızını hatırlamıyor."

Do Hyun bana acıyarak bakıyordu. "Neden öyle bakıyorsun?" diye sordum.

"Tekrar ilaçlarını bırakmamalıydın Mert, hayali arkadaşın Yu-Mi'den bahsetmeye başladın gene."

Üçüncü Göz (SY)Where stories live. Discover now