28-Yanılsamalar

7.1K 388 144
                                    

Beni duvara sıkıştıran adamın başı göğüs hizamdaydı, tıpkı bir boğa gibi kafasıyla beni duvara itiyordu. İki elimle kulaklarına sert tokatlar attım. İnleyerek yere yığıldı, arkadaşlarından ayakta kalan son kişi bir yerdeki arkadaşlarına bir de bana baktı. Yu-Mi'yi yere itip kapıya doğru geriledi.

Biraz kararsızlıktan sonra sopasını kaldırıp üzerime gelmeye başladı. Döner tekmemi kullanarak elindeki sopayı düşürdüm, toparlanmasına fırsat vermeden yandan yumruğumu savurdum.

Yu-Mi'yi yerden kaldırıp kapıdan çıkmadan önce adamların zihinlerine, birbirlerinin en belalı düşmanları oldukları yanılsamasını gösterdim.

Her biri karşısında düşmanını görüp birbirlerine saldırmaya başladılar, onları bırakıp odadan ayrıldık. Hesabı ödedikten sonra görevliye, odamızda kavga edenler olduğunu söyleyip polis çağırmasını söyledim.

Açık havaya çıktığımızda yanımdaki kızı rahatlatmak için sarıldım. O da beni kolları ile sarıp başını kaldırdı, gözlerimiz buluştuğunda onu öpmek için büyük bir istek duydum. Caddenin ortasında böyle bir şey yapamayacağımı düşünüp alnından öpmekle yetindim.

Bu gece de eğlenememiştik, belalar birbirini kovalıyor, bizi rahat bırakmıyorlardı. Kang Ho'nun cihazı yüzünden kızının yaşamı alt üst oluyordu.

İkimizin de keyfi kaçmıştı, Yu-Mi'yi kaldığı yere bırakıp otelime döndüm. Başımdaki büyük sorunla ilgili destek almam gerekiyordu. Hacı Anne'nin tanıttığı Allah dostlarını hatırladım, meclis alanına gidip onlarla fikir alışverişi yapabilirdim.

Astral seyahat için yatağıma uzandım ve gevşedim, ruhum bedenimden ayrıldığında gümüş kordonumu görmek için arkama baktım.

Meclis alanında olmayı düşününce hızla oraya ulaştım. Daha önce gördüğüm ruhlardan bazıları oradaydı, yeni yüzlerde aralarına katılmıştı.

"Hoş geldin Mert."

Beni karşılayan kişi ilk görüşmemizde beni ve annemi öven kadındı.

"Hoş bulduk efendim, görüşmeyeli nasılsınız?"

"Ne kadar da naziksin, iyiyim genç adam."

Konuya girmek için yanıp tutuşuyordum ama kabalık olacağını düşünüp, başka konulardan konuşmaya başladım.

"Bu harika ortamda olmak huzur verici, ayağımı bastığım çimenler, gökteki bulutlar o kadar gerçekçi ki."

Kadın gülümseyerek, "gerçek nedir Mert?"

"Genelin kabul ettiği şeylere gerçek diyoruz" diye saçmaladım.

"Gerçek, insandan insana değişen bir olgudur. Birisi için çok gerçekçi olan görüntüler, diğerleri tarafından sanrı olarak kabul edilir. Somut olmayan konulardaki gerçekler ise çok daha sorunludur, çünkü ispatlayamayıp sadece inandıkları halde gerçek olduğunda ısrar ederler."

"Sizin söylediklerinizden anladığım, gerçek olduğuna ne kadar çok inanan olursa, o kadar gerçekliği kabul görüyor."

Kadın bana anlayışla baktı, "güçlerin var ama sadece onlara güvenme, kendini fikren de geliştir evladım."

Gerçeklik üzerine yaptığımız konuşmayı düşünmekten, az daha geliş amacımı unutacaktım.

"Yardıma ihtiyacım var efendim" dedim birden bire.

"Teykel sana çok mu sorun çıkarıyor, iyi bir dersi hak ediyor aslında ama bizim şimdilik karışmamız uygun olmaz."

Bir anda umutlarım yerle bir olmuştu, bana destek olacaklarını ummuştum. Kadının adını bilmediğimi fark ettim, "özür dilerim adınızı sormadığım için beni bağışlayın lütfen."

Üçüncü Göz (SY)Where stories live. Discover now