19-Meclis alanı

6.7K 354 21
                                    

Beni nereye götürdüğünü bilmediğim halde, onun yanındayken huzur ve güven doluydum. Durduğunu fark ettiğimde, hiç bilmediğim, hayallerimde bile canlandıramayacağım bir yerdeydim.

"Ne görüyorsun?" diye sorduğunda, verebileceğim yüzlerce cevap arasından "muhteşem bir güzellik" cevabı çıktı ağzımdan. Gördüğüm manzarayı tasvir etmeye çalışmam, bu muhteşemliğe hakaret olurdu.

"Burası cennet mi?" diye sorduğumda, cevabın evet olmasını ümit emiştim. Cennetin tasvirlerini okuduğumda, böyle bir yer olacağını ummuştum ama burası hayallerimin bile ötesindeydi.

Hacı Anne gülümsedi "hayır evladım, cennetin yanında burası çok sönük kalır. Burası, gelişmiş insanların, yaşarken ruhlarının buluştuğu meclis alanıdır. Senin buraya gelmeye hak kazandığına inandığım için getirdim."

Duyduklarımı hazmetmem hayli vaktimi aldı. Öncelikle beni buraya getirmeye layık görmüş ve benim gelişmiş bir insan olduğumu söylemişti. Nirvana'nın ilk basamağında, Manuaara'ya gitmiş ve geri dönmek istememiştim. Şimdi orasının burayla kıyaslanamayacağını düşünüyordum.

Eğer cennet buradan da muhteşem bir yerse, tüm insanlar cennete gitmek için dünyalık her şeyden vazgeçerlerdi. Fakat az sayıda kişiye, burayı görmek nasip olmuş diye düşünüyordum.

Hacı Anne sabırla, yaşadığım şaşkınlığı atmamı beklemişti. "Evladım, burayı öğrendiğine göre gelmek istediğin zaman hayal etmen yeterli."

Demek; istediğim her zaman buraya gelebilecektim, işte bu harika bir haberdi. Minnet dolu ifadeyle yaşlı kadına baktım, benim için her zaman en iyisini yapan bu kadına nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyordum.

Yanımıza gelen başka ruhlar olduğunu görünce dikkatim dağıldı. Gelenler de en az onun kadar parlak ruhlardı. Yanımıza gelenlerden ilki, babam yaşlarında bir adamdı, "Merhaba, bu bahsettiğin Mert olmalı" dedi. Sonra bana dönüp "hoş geldin Mert, seni aramızda görmekten memnunum. Umarım görevin seni çok zorlamıyordur" dedi.

Görevimin ne olduğunu bilmesine şaşırsam da, bozuntuya vermedim. "Memnun oldum efendim. Görevimi layıkıyla yerine getirmeye çalışıyorum."

"Ne kadar nazik bir genç" dedi yanımıza yaklaşan bir kadın. Hacı Anne kadar olmasa da o da yaşı ilerlemiş biriydi.

"Teşekkür ederim efendim" diye karşılık verdim. Şimdi çevremizde onlarca ruh toplanmıştı, gelenlerin beni merak ettikleri için geldiklerini düşünmeye başladım. Aralarında yaşıtım sayılacak kimseyi göremedim, hepsi benden en az yirmi yaş büyük olmalıydı.

"Evladım" diye söze başlayan Hacı Anne çevresindekileri göstererek "burada gördüğün gelişmiş ruhlarla ne zaman istersen bir araya gelip bilgi alışverişi yapabilirsin. Görevinde yardıma ihtiyacın olursa yardım istemekten çekinme."

Yeni tanıştığım bu ruhların görevimde bana nasıl yardımcı olabileceklerini bilmiyordum ama sormadım. "Teşekkür ederim. Gerektiğinde yardımınızı istemekten mutluluk duyarım" dedim.

"Ayyy çok nazik ve yakışıklı" dedi biraz önceki kadın. Yanındakilerin gülümsemesine aldırmadan bana yaklaşıp "seni böyle harika yetiştiren annenin hakkını ödeyemezsin. Hacı Anne, annenden her zaman övgüyle bahseder."

Bu duyduğum en güzel iltifattı, hem annemi hem beni onura etmişti.Hacı Anne gitmemiz gerektiğini söylediğinde çevremdekilerle vedalaştım. Geri dönmeden önce ona sormam gereken şeyler olduğunu söyledim.

"Şimdi uyanmalısın, Yu-Mi ile Seul'u gezeceğine söz verdin. Sabah dinç kalkmalısın, daha sonra gene bir araya geliriz."

Hacı Anne bunları söyledikten sonra hızla uzaklaştı, bende gözümü açtım. Otel odasının soğuk manzarasını görünce, yeni keşfettiğim muhteşem yer aklıma geldi. Orayı düşünerek tekrar uykunun kollarına teslim oldum.

Sabaha kadar rüya görmeden uyumuşum, kalkar kalkmaz eşyalarımı toplayıp başka bir otele geçmek için hazırlıklarımı tamamladım.

Yeni otelimin adını ve numarasını Do Hyun'a ve Yu-Mi'ye mesaj attım. Bir saat sonra, son görüştüğümüz kafede buluşmak için sözleştik. Ajan adamlarına gereken talimatı vermişti, bizi izleyeceklerdi ama çoğunlukla uzak mesafede kalmaya gayret edeceklerdi.

Babasının isteği üzerine Yu-Mi'nin güvenliğinden benim sorumlu olduğumu öğrenince, Do Hyun mutlu olduğunu söyledi. Hem bana güveniyordu, hem de kızı koruyacak kapasite de olduğuma ikna olmuştu.

Yu-Mi, her genç kız gibi gözlerini vitrinlerdeki güzel kıyafetlerden alamıyordu. Bende vitrinlere bakıyordum ama amacım fark ettirmeden bizi izleyebilecek kişileri tespit etmekti.

Benim sıkıldığımı anlamış olacak ki bana dönüp "daha eğlenceli bir şeyler yapmak ister misin?" diye sordu. Neyi kastettiğini bilmediğim için temkinli bir biçimde "aklında ne var?" diye sordum.

Bana muhteşem gülümsemesini gösterdikten sonra "sürpriz olsun" dedi ve çocuk misali hoplaya zıplaya ilerlemeye başladı. Bizi uzaktan takip eden ajanların şaşırdığını, buradan bile fark edebiliyordum.

"Nereye gideceğimizi söylemen lazım, biliyorsun seni korumamız için bu şart" dedim.

"Mızıkçılık etme, sürprizi bozma lütfen."

"Ajanları zor durumda bırakmak istemiyorum, anlayışlı olmalısın" dediğimde bana hak verdi ve baklayı ağzından çıkarttı.

"Songpa-gu'ya gidiyoruz. Lotte World'ü görmeni istiyorum."

Hızlıca Google'dan araştırdığımda, dünyanın en büyük kapalı eğlence merkezi olduğunu gördüm. Orada Yu-Mi'yi korumamız zor olacaktı ama bu güzel kıza hayır demek imkânsızdı.

"Peki, o zaman gidelim" dediğimde gözlerindeki sevinç görülmeye değerdi.

-DEVAM EDECEK-

Üçüncü Göz (SY)Where stories live. Discover now