54-Tünel

3.2K 295 117
                                    

Not: Üçüncü Göz kitabının, aksiyon kısımları biraz ağır basmaya başladı. Kitabın aksiyona dönüşmesini istemiyorum. Bu yüzden ilerleyen bölümlerde, aksiyonun dozunu düşüreceğim. Bu kitabın özelliği; Mert'in bilincini ve ruhunu geliştirme aşamalarında yaşadıklarını paylaşmaktı. Bu aralar amacından saptığını düşünüyorum. Bu yüzden anlayış göstereceğinize inanıyorum. Oylarınızla beni desteklemeye devam edin lütfen. Teşekkür ederim.

Özet: Do Hyun ve Mert, Kuzey Kore'ye geçiş yapıp cihazı geri almaya çalışırlar. Fakat cihaza değer değmez, elektrik akımı yüzünden Mert ve Do Hyun kendilerinden geçerler. Kendisini ele geçiren kişinin Yu-Mi'nin halası olduğunu anlar. Do Hyun'un kesilmiş kafasını önlerine koyduklarında, Mert şok olur. Mert'i incelemek için kesmeye hazırlanırlarken kurtulup, yerine kadını yatırır. Do Hyun'un ölmediğini öğrenince sevinir ve onu da yanına alır. Cihazla birlikte geri dönmeye çalışırlar.

*** Yeni Bölüm ***

Karanlık aynen devam ediyordu, başaramadığımı anladığımda içimde bir isyan çığlığı koptu.

"İnancını kaybetme" dedi bir ses. Bu Hacı Anne'nin sesiydi. Karanlıkta olmamız, kaçmadığımız anlamına gelmeyebilirdi. Belki da panik içindeyken farklı bir yer hayal etmiştim. Sanırım o yer zifiri karanlıktı.

"Fenerin var mı?" diye sordum. Ajan biraz sonra fenerini açtı ve etrafı görme fırsatımız oldu. Yer altı mağarası gibi bir yerdeydik. Toprağı oyarak yapılmış bir tünel gibi gözüküyordu. Burasının neresi, hatta hangi ülke olduğundan emin değildim.

Bir kez daha cihazla birlikte adım atmayı düşündüm. Fakat cihazın yanımızda olmadığını fark ettim. "Dostum cihaz yok!"

Ajan bana şaşkınlıkla baktı. "Ne cihazı Mert, neden buradayız? Neresi burası?"

O benden daha şaşkındı ama cihazdan haberi yokmuş gibi davranması beni çok tedirgin etmişti. Öncelikle sakinleşip olan biteni anlamalıydım. Ajan neden cihazı hatırlamıyordu?

"Do Hyun hatırladığın son şey ne?"

"Ben – ben emin değilim. Sanki bir yerden kaçıyor gibiydik" diye cevap verdi. Kafası çok karışıktı. Ben de ondan aşağı kalmıyordum.

"En son Kuzey Kore'de esir düştüğümüzü hatırlıyor musun?"

"Kuzey mi? Oraya nasıl gitmiş olabiliriz?"

Bunu da hatırlamıyorsa daha fazla konuşmanın anlamı yoktu. Buradan çıkmanın bir yolunu bulmalıydık. Feneri elinden alıp öne geçtim ve ilerledim.

Tünellerin yeni kazılmış gibi göründüğünü fark edince bunların kaçış tünelleri olabileceği aklıma geldi. Fakat tüneller kusursuz bir yuvarlaklıktaydı. Belki hâlâ kuzeydeydik ve bir şekilde kaçış tünellerine ulaşmıştık. Buradan mekânı dürerek tekrar cihazın olduğu odaya gitmeyi düşündüm. Ajanın elini tutup adım attım ama tüneli terk edemediğimizi anladım.

Do Hyun elini tutan elime bakarak, "kusura bakma Mert, tipim değilsin" dedi. Bu söz ikimizi birden gülme krizine soktu.

"Biliyorsun yani mekânı dürmek için..."

"Mekânı dürmek ne demek?" diye sorduğunda, Do Hyun'da göründüğünden daha fazla gariplik olduğunu fark ettim. Benim yeteneğimi öğreneli çok zaman olmuştu.

"Bunu hatırlamıyor olamazsın dostum. Bu konuda basın konferansı bile verdim."

Ajan bana güldü. "Dalga geçme Mert, neden basın konferansı veresin ki. O kadar ünlü olduğunu sanmıyorum."

Üçüncü Göz (SY)Where stories live. Discover now