13-Gizemli cihaz

7.7K 411 56
                                    

Yu-Mi, babasıyla buluşmanın heyecanıyla yerinde duramıyordu.  Ben ve ajanlar, baba-kızı baş başa bırakıp koridora çıktık. Do Hyun bana bir şeyler söylüyordu ama ben biraz önce gördüğüm görüntüleri düşünüp dalmıştım, ne dediğini fark etmemiştim.

"Mert Ssi, bu kadar dalgın ne düşünüyorsun" dedi.

Düşüncelerimden sıyrılıp ajana döndüm. "Sizce babası kızına ne kadar düşkün?" diye sordum.

Ajan bana garip bir biçimde baktı. "Uğruna ölecek kadar" dedi. "Kızı kaçırıldığında neredeyse yemeden içmeden kesildi. Eğer cihaz yerine canını isteselerdi hiç düşünmeden verirdi."

Do Hyun'un söyledikleri görümle çelişiyordu. Neler olduğunu anlamak için başka görülere ihtiyacım vardı. Ajana dönüp "dinlenmek için nerede kalabilirim. Buralarda tavsiye ettiğiniz bir otel var mı?" diye sordum.

"Size Kaya Hotel'i tavsiye edebilirim. Beğeneceğinizi umuyorum, size adresi yazayım taksi ile gidebilirsiniz" dedikten sonra bir kâğıda adresi yazıp verdi. "İngilizce bilmeniz size yeterli gelecektir."

Yu-Mi ile vedalaşmak için beklemeyi düşündüm ama babası ile zaman geçirmesi gerektiğine karar verip ajana döndüm "Yu-Mi'ye otele gittiğimi söyler misiniz?" dedim.

Do Hyun başı ile olur işareti verdi. Oradan ayrılırken aklım hala Lee Kang Ho'daydı.

Taksi'ye binmeden önce yakınlarda bir elektronik mağazası bakındım. Elektronik sözlük ve Kore'de kullanmak üzere cep telefonuna ihtiyacım vardı. Birkaç kişiye İngilizce sorduktan sonra, Yongsan elektronik pazarına yakın olduğumu öğrendim.

Yürüme mesafesinde olduğundan, yürümeyi ve etrafı keşfetmeye karar verdim. Aradığım yere varana kadar insanların garip bakışlarına maruz kaldım. Bu beni rahatsız etmiyordu, çünkü dünyanın her yerinde,  kendilerinden farklı insanlara merakla bakarlar.

İlk gördüğüm elektronik mağazasına girdiğimde İngilizce anlaşamadık, bende diğer mağazaları gezmeye karar verdim. Derdimi anlatabileceğim bir mağaza bulduğumda, istediğim elektronik sözlüğü ve cep telefonunu aldım.

Yu-Mi'ye nasıl ulaşacağımı düşünmemiştim. En azından telefonunu almalıydım neyse ki kaldığım oteli Do Hyun biliyordu. Yu Mi isterse ona söyleyebileceğini umarak, otele gitmek için taksiye bindim.

Elimdeki adresi verip arkama yaslandım, Kore'de neler yapacağımı veya nelere bulaşacağımı bilmememin getirdiği gerginliği atmaya çalıştım.

Bir süre sonra taksi durdu ve indim. Otelin isminin, Türk ismine benzemesi güzeldi, belki de Do Hyun bunu bilerek tavsiye etmişti.

Pasaportumu verip belirsiz bir süre kalmak için kayıt oldum ve bir haftalık ücreti peşin ödedim. Odama eşyalarımı çıkaran hizmetliye bahşiş uzattığımda, almaması garip geldi. Sonradan öğrendim ki Kore'de bahşiş kültürü yokmuş.

Odamda valizlerimi yerleştirirken, oda telefonunun çalması ile yerimden sıçradım. Hiç beklemediğim bir şeydi, burada olduğumu kimse bilmiyordu. Telefonu açıp alo dediğimde Do Hyun'un sesini duymak beni şaşırtmadı. Sonuçta bir ajandı ve istediği bilgiye kavuşması zor olmazdı.

"Mert Ssi, yerleştiğinizi umuyorum. Oteli beğendiniz mi?"

"Evet, Do Hyun Ssi" derken aynı saygı ifadesini kullanmaya gayret ettim. Yu-Mi'ye ulaşmak istiyordum aramanız iyi oldu. Yeni telefon aldım, numarasını size versem Yu-Mi'ye ulaştırır mısınız?" dedim.

Numarayı not ettirdikten sonra, ajanın bana bir şeyler söylemek istediğini hissettim.

"Mert Ssi, Lee Kang Ho Ssi sizinle akşam yemeğinde buluşmak istiyor. Eğer olumlu cevap verirseniz sizi alması için birini göndereceğim."

Bende onunla konuşmak istiyordum, ayrıca Yu-Mi'yi de görmek istiyordum. Cevabımı alan ajan akşam saat yedide beni aldıracağını söyleyip telefonu kapattı.

Beni aldırmasına en az 5-6 saat vardı. Uyumayı düşündüm ve yatağa uzandım. Amacım sadece uyumak değildi, Kang Ho ile ilgili araştırma yapmak istiyordum.

Astral çıkış yaparak Kang Ho'yu düşündüm ve aniden yanına doğru çekildim. Bulunduğum yer bir laboratuardı. Kang Ho birkaç kişi ile konuşuyordu ve sinirli hali dikkatimi çekmişti. Kızının yanındaki sevecen baba rolünden sıyrılıp, otoriter bir işverene dönüşmüştü.

Söylediklerini anlamıyordum ama çalışanların yüzlerinden fırça yedikleri belli oluyordu. Eliyle bir cihazı gösteriyor ve kollarını yukarı kaldırıp indiriyordu.

Cihaza yaklaşıp yakından incelerken aniden cihazdan bir ses yayılmaya başladı. Kang Ho bağırmasını kesip dikkatini cihaza yöneltti. Dikkatli bir şekilde cihaza yaklaşmaya başladı. Ekranındaki verileri okurken heyecanlanıyordu. Anlam veremediğim semboller onu çok heyecanlandırıyordu.

Cihazın yanından uzaklaşıp, laboratuarı incelemeye başladım. Kang Ho sinyalin kesilmesi ile etrafına emirler yağdırdı. Laboratuardaki herkes Kang Ho gibi heyecanlanmış ve cihazın ayarları üzerine çalışmaya başlamışlardı.

Durduğum yerden gördüğüm kadarıyla, birkaç kişi ellerinde telleri olmayan küçük tenis raketine benzer aletlerle, çevreyi tarıyorlardı. Benim tarafıma dönen biri, heyecanla önünü işaret etti. Tüm aletler benim tarafıma döndüğünde olayın garipliğini algılamaya çalışıyordum. Hızla diğer tarafa yöneldiğimde aletleri ile gene bana doğru döndüler.

Kang Ho ise elinde kutu benzeri bir şey tutuyordu. Kutu benzeri diyorum çünkü tam bir kutu değildi. Altı ve üstü açık olan bir şeydi. Elindekini masaya koyup açık olan taraflardan birini benim olduğum yöne çevirdi. Bir düğmeye bastı ve beklemeye başladı.

Bende ne olacağını bekledim. Ayakuçlarımda karıncalanma benzeri bir his oluştuğunda bunun cihazla ilgili bir durum olduğu aklıma geldi. Cihazın önünden çekilmek istedim ama uzaklaşmak bir yana bir milim bile kıpırdayamıyordum.

Kang Ho ekrana bakıp bazı ayarları değiştirmeye başladığında karıncalanma hissi artmaya başladı. Sanki makine beni içine çekmek istiyordu. Astral seyahatte ruhum ile yolculuk ederken bir ruh emici cihaza mı denk gelmiştim? Neler olduğunu anlayamadığım bir halde git gide makinenin içine doğru çekilmeye devam ediyordum.

-DEVAM EDECEK-

Zihin Efendileri ve Koza adlı diğer kitaplarımı merak ederseniz profilimden ulaşabilirsiniz.

* Sizce Üçüncü Göz kitabında sizi en çok etkileyen bölüm hangisiydi. Lütfen yorumlarınızda belirtiniz.

Teşekkürler.

Üçüncü Göz (SY)Where stories live. Discover now