22-Yu-Mi'yi kurtarmak

6.3K 333 40
                                    

Neden herkesin cinlere karşı böyle tepki verdiğini anlamıştım, bencil ve düzenbaz olduklarını gördüğümde iş işten geçmişti. Tabi hepsi böyle olmayabilirdi ama benim şansıma en beteri düşmüştü.

Nasıl tepki vereceğimi bekliyor ve keyifle gülümsüyordu, sırıtışı şeytanı andırıyordu. "Acaba akraba mısınız?" diye sormamak için zor tuttum kendimi. Kısa zaman içinde gidenler geri dönmeye başladı.

Yu-Mi'nin yerini bulduklarına emindim ama bana söyleyeceklerinden şüpheliydim.  Zor kullanma şansım da yoktu, binlercesine karşı tek başınaydım. Keşke Hacı Anne'den gizlemeye çalışmasaydım diye düşünüyordum ki Hacı Anne'nin yanımda belirdiğini gördüm.

Dudakları kımıldamadan bir dua okuduğunu duydum, kulaklarımda değil ama zihnimdeydi. Cinler çil yavrusu gibi dağılmaya başladı, birkaçı duayı durdurmak amacıyla Hacı Anne'ye saldırmayı denedi ama daha dokunamadan alev alıp kayboldular.

Biraz önce beni tehdit eden cin şimdi korkudan kaçacak yer arıyordu ama isteği dışında durakladığını  fark edince yaşlı kadını bir kez daha takdir ettim.

"Kız nerede" diye sorduğumda, cin dikkatini bana vermekte zorlanmakla birlikte, yanma korkusundan cevap verdi.

"İnsanların Incheon dedikleri, uçakların kalkıp indiği yere yakın bir binada, tam yerini zihninde görebilirsin."

Zihnime yansıyan görüntülerde, Yu-Mi'nin ağzı bağlı halde bir odada tutulduğunu gördüm. Binanın dışarıdan görüntüsü de zihnime yansıdığında aradığımı bulmuş oldum. Hacı Anne'ye bakarak "istediğimi aldım efendim, şimdi gidebilir miyiz?" diye sordum.

Allah dostu, cini serbest bıraktı. Cin hızla kaçarken arkasına bakarak "bu iş burada bitmez insan" demeyi de ihmal etmedi. Kesinlikle büyük ve kötü düşmanlar edinmiştim, önce Kâbuslar Kraliçesi, şimdi de cinler. Hacı Anne olmasa ne yapardım bilmiyorum, kendimi nasıl koruyabileceğimi biran önce öğrenmeliydim.

Yaşlı kadınla birlikte yeryüzüne yaklaşıp bir yerde durduk, beni azarlayacağını biliyordum ama korktuğum başıma gelmedi. Cinlerden uzaklaştığımıza kanaat getirdikten sonra kendisini gevşetti ve ışığı azalmaya başladı.

Neredeyse benim kadar normal bir ışığı vardı, bu beni korkutuyordu. Cinlerle uğraşmak belli ki enerjisini tüketmesine yol açmıştı.  Dinlenmeye ihtiyacı olduğu barizdi ama ben yine de teşekkür etmek ve cinlerden korunmayı öğrenmek istiyordum.

"Evladım, dikkatli olmalısın. Yüce Rab'bimiz, bizi cinlerden uzak kalmamız konusunda uyardı. Birbirimizle dost olmamızı yasakladı, imanını koruman için bir daha böyle işlere kalkışma olur mu?"

Mahcup bir şekilde "peki efendim, bir daha böyle bir durum olmayacak. Sizden yardım isteyecek yüzüm yoktu ama bu mazeret sayılmaz, şimdi daha iyi anladım."

Yaşlı kadın her zamankinden daha yorgun görünüyordu, "sizin dinlenmeniz lazım, benim de Yu-Mi'yi bulmam gerek."

Kadın başını salladı ve uzaklaşmaya başladı, bende zihnime yansıyan görüntüleri baz alarak, hızla Yu-Mi'nin tutulduğu yere gittim. Odaya giriş için üç farklı kapıdan geçmek gerekiyordu, ayrıca her kapının önünde dört adam bulunuyordu.

Geçen sefer ne kadar gevşek davrandıklarını anlamış olmalıydılar. Yu-Mi'nin olduğu oda da bile iki kişi vardı, kâğıt oynayıp gülüyorlardı. Genç kız odanın bir köşesine sinmiş, elleri arkadan kelepçelenmiş bir şekilde dizlerinin üstünde oturuyordu.

Daha önce denemediğim bir şeyi deneme zamanım gelmişti. "Yu-Mi beni duyuyor musun?" diye sorduğumda hiçbir tepki vermedi. Çünkü gerçekte ağzımı kullanmadığım için ses dalgası üretememiştim.

Kendisini kurtarmaya geleceğimi söylemek istiyordum ama nasıl yapacağımı bilemiyordum. Zihnine mesajlar göndermeyi deneyecektim. "Yu-Mi, benim Mert. Seni kurtaracağım" mesajını gönderdiğimde başını kaldırıp etrafa bakındı.

Bu sefer beni anladığına inanıyordum, "endişelenme ve kendini incitecek bir şey yapma."

Odadaki adamlardan biri elindeki kartları masaya bırakıp gözleri ile etrafı taradı, Yu-Mi'nin davranışlarındaki değişikliği sezmiş olmalıydı. Daha fazla dikkat çekip, eziyet görmemesi için oradan ayrılıp bedenime döndüm.

Yapmam gerekeni yapacaktım ama önce Do Hyun'u haberdar etmeliydim. Eğer bir şeyler ters gidip de bana bir şey olursa, en azından Yu-Mi kurtulmalıydı.

Do Hyun'a gerekli bilgileri aktardım ve bir saat içerisinde orada olabilecekleri bilgisini aldım. Bildiklerimi nereden öğrendiğimi sorgulamadığı için içimden teşekkür ettim, onlar gelmeden önce oraya gidip kızı kurtarmaya çalışacaktım.

Geçen sefer kurtardığım gibi bu seferde mekânı dürüp kızı alıp çıkmayı planlıyordum. Odada bulunan iki adamın hakkından gelebileceğime inanıyordum.

Yüzümü gizleyecek bir kar maskesi taktım, siyah eşofmanlarımı giydim. Aynanın karşısına geçtiğimde annemin bile beni tanıyamayacağını düşündüm. Ayağıma spor ayakkabılarımı geçirdim ve adımımı atmaya hazırlandım.

Düşüncelerimde kızın olduğu odayı hayal edip adım attım, başarmıştım. Doğruca odanın ortasına ulaşmış ve Yu-Mi'nin şaşkın bakışları altında birden görünür olmuştum. Benim olduğumu anlayacağını bilerek açıklama yapmadan arkamı döndüğümde, vücudum yüksek voltajlı elektrik ile çarpıldı.

Kendimden geçmeden önce duyduğum son şey "nihayet karşılaştık Türk keşiş" oldu.

-DEVAM EDECEK-

Devamlı bölüm eklenen kitaplarım:

1.      Zihin Efendileri

2.      Koza: Dünya'nın İstilası

3.      Üçüncü Göz

4.      Bir Günlük Hükümdar

5.      Bilinçlerin Kaygısı

Üçüncü Göz (SY)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin