25-Yu-Mi'nin halası

6.1K 341 49
                                    

"Siz kimsiniz?" diye sorduğumda alacağım cevabı beklemiyordum.

"Ben bu kızın halasıyım, babası senin yatağında uyuduğunu biliyor mu?"

Halası olduğunu söyledi diye hemen inanacağımı sanıyorsa aldanıyordu. Do Hyun gelene kadar onu oyalamaya karar verdim, böylece ajan onun kimliğini doğrulayabilirdi.

"Yu-Mi kaçırılmıştı ve ben onu kurtarıp buraya getirdim. Şu an bir şok geçiriyor, dinlenmesi lazım."

Kadın anladığını gösterir biçimde imali bir şekilde gülümsedi. "Bu kaçıncı kahramanlığın keşiş? Sen olmasan Yu-Mi ne halde olurdu." Yatakta yatan kıza bakıp "zavallı kız" dedi.

Gerçekten acıyor muydu yoksa gözlerinde gördüğüm eğlenme pırıltıları gerçek miydi? Kızdan çok benimle ilgileniyor gibiydi, şok geçirdiğini söylediğimde kılını bile kıpırdatmamıştı.

"Gerçekten halası olduğunuza inanmıyorum. Sağlığı hakkında hiçbir endişe duymadığınızı düşünüyorum."

Kadın şuh bir kahkaha attı, "genç adam bilmediğin şeyler hakkında böyle yargılarda bulunmamalısın. " Ardından hırsla devam etti, "Kang Ho şirketi kurarken eşimi ve beni kullanıp sonra bir kenara fırlattı, öz kardeşini, BENİ!"

Abisini sevmeyen kadın, yeğenini sever miydi? "Yu-Mi'de bir kurban, babası yüzünden ikinci kez kaçırıldı" dedim.

Kadın göz ucuyla kıza doğru baktı, "savaşlarda her zaman masumlar zarar görür" dedi. "Sen de masumsun keşiş, dikkatli ol."

Üstü kapalı tehdidi beni hiç etkilememişti, zaten defalarca tehlikeyle burun buruna gelmiştim. Yabancı ajanlardan tut, cinlere kadar hatta kâbuslar bile düşmanımken bir kadından mı korkacaktım?

"Korkmalısın" dedi kadın sanki aklımı okumuş gibi. "Bu sefer Yüce Teykel'in elinden kurtulmuş olabilirsin ama aynı hatayı iki defa yapmaz."

Teykel! Bu kadın Teykel'i biliyor olamazdı. Eğer o da işin içindeyse onu konuşturmalıydım. "Geçen seferki adamlarınız işi batırdılar, nasıl bir ceza vermeyi düşünüyorsunuz?" dedim.

"Onlar benim adamlarım değildi, kendi yeğenimi kaçıracak kadar alçalmadım. Fakat Yüce Teykel ile irtibatım olduğu doğru, onun yeryüzünde ve göklerde büyük orduları vardır. Kendine azımsanmayacak bir düşman edindin keşiş."

Zaten bildiğim şeyi bana hatırlattığı için yüzümü ekşittim. İleride nasıl olsa gene yüzleşeceğim bir problem için, bugünden kendimi sıkmama gerek olmadığına karar verip geçiştirdim.

"Benden ne istediğinize gelelim, beni nasıl bulduğunuzu sormuyorum bile."

Kadın konuya girmekte acele etmiyordu, sanki Do Hyun'un geleceğini biliyor ve o yüzden oyalanıyor gibiydi.

"Ben bir medyumum keşiş, senin geleceğini gördüm."

Medyumların cinlerden faydalandığını biliyordum, aslında cinlerde medyumlardan faydalanıyordu. Karşılıklı menfaat ilişkisiydi, fakat cinler insanları etkileri altına almak için sıklıkla medyumları kullanırlardı.

"Bu da sizin Teykel ile olan münasebetinizi açıklıyor" diyerek soru işaretini kaldırdım.

"Yüce Teykel benim gibi aciz kullarla görüşmez, kendi işini görmem için bana emir verir ve ben her şekilde onu yerine getiririm."

"Bir nevi emir kulusunuz, bende sizin için üzülmüştüm. Şirketten haksız yere kovulduğunuza inanmışken, siz başkalarının uşaklığını yapıyormuşsunuz."

Kadının gözlerindeki çılgın ifadeyi gördüğümde tırnakları ile bağırsaklarımı sökeceğini sandım. Gözlerindeki çılgınlık yerini önce ifadesizliğe bıraktı, ardından gözleri yukarı kaydı ve transa geçti.

"Keşiş kahraman mı yoksa korkak mı? Babasının yapacaklarından kızı koruyacak mı? Teykel kanını içmek isterken, tüm bunları engelleyip adaleti sağlayacak mı?"

Kadının ağzından çıkan ses kendi sesi değildi, daha kalın tok bir sesti. Aynı anda iki kişi konuşuyor gibiydi. Sözleri bittikten sonra transtan çıktı, gözleri düzeldi.

"Benimle böyle konuşamazsın keşiş, sözlerine dikkat et."

Medyum trans halinde söylediği şeyleri hatırlamıyor gibi konuşuyordu. Sorsam aynı cevabı alacağıma emindim.

"Geleceğini gördüğüm gibi ölümünü de gördüm, son anlarını kızla geçirmene izin vereceğim. Dünya nimetlerini tatmalısın ki ölürken için pişmanlıkla dolsun."

Cevap vermeme fırsat vermeden çevik bir hareketle kapıyı çarparak çıktı. Birkaç saniye sonra ardından gitmeye davranıp kapıyı açtığımda, Do Hyun ile burun buruna geldim.

"Merhaba Mert Ssi, geldiğimi nasıl anladınız, daha kapıyı bile çalmamıştım."

Ajan birkaç saniye önce önünden geçen kadını görmemiş miydi? Odamdan çıktığını görse en azından merak edip sorardı.

"Merhaba Do Hyun Ssi, lütfen içeri geçin. Biraz önce bir misafirim vardı, sizden birkaç saniye önce odadan çıktı, kendisini gördünüz mü?"

Ajan hayır anlamında başını salladığında, kadının göründüğünden daha farklı biri olduğu sonucuna vardım.

-DEVAM EDECEK-

Yayımlanma tarihi: 27.03.2015

Üçüncü Göz (SY)Where stories live. Discover now