48. Bölüm

2.5K 187 393
                                    

Merhaba arkadaşlar. Yavaş yavaş sona yaklaşıyoruz. Sona yaklaşıyoruz derken tabii ki kitap birden bire bitiyor demek olmuyor. Nasıl başladıysa bu kitabında bir sonu olacak. Kitabımı uzatmak için saçma sapan olaylar yaratıp akışını bozmak istemiyorum. Kendimin okurken sevmediğim şeyi sizlere yapmayacağım. Başta kurgumu nasıl bitireceğime karar verdiyeysem öyle bitireceğim.

Ayrıca okuyucu canlarım. Sizlere de çok çok teşekkür ederim. Okunmam çok olmasa da ısrarla bölüm bekleyen arkadaşlarım oldu. Onlara ayrıca öpüyorum. Yeni bölümde görüşmek üzere diyorum ve hoş kalın. 🥰😘🥰😘🥰😘

"Yeter artık abi. Üç ay içinde, bu onuncu kum torbası. Yedin bitirdin amına koyayım kendini. Bulacağız Güneş'i" dedi Utku. Güneş'in isminin geçmesi üzerine yumruklarım daha sert ve hızlı gidip gelmeye başladı. Her yumruk atışımda sanki kendimi yumrukluyormuşum gibi daha sert vuruyordum. Son zamanlarda sevdiğim kadının ismini duymak ilk günden daha fazla canımı yakıyordu. Üç ay boyunca, Güneş ne yaşıyorsa o yasamak zorunda olduklarının acısını kendimden çıkarmak istiyordum. Gün geçtikçe bu istek kat be kat artıyordu.

Çevremdekiler kafayı yemek üzere olduğumu düşünüyorlardı. Aslında bilmiyorlardı ki çoktan kafayı yemiş ve delirmiştim.

Abimin yaşadığı duyguların yoğunluğu nedir ve ne boyuttadır bilemiyorum. Ancak delirme sebebini çok iyi anlayabiliyordum. Sevdiğimin üç ay gibi uzun bir süre birileri tarafından tutuluyor olması kafama sıkma isteğini kamçılıyordu. Hele ki kaçıran kişinin Tunç gibi şerefsizin kardeşi olması tüm gücümü eritiyordu.

Zamanında yapmam gereken araştırmayı Orhan'ın Güneş'i kaçırmasından sonra yapmış Orhan'ı araştırmıştım. Hoş araştırsam da şu an ki ulaştığım bilgilere o zamanlar ulaşmam imkansızdı. Çok iyi gizlemişlerdi ilişkilerini. Demir'in sıkı iz sürmeleri sonucu Tunç'a ulaşmıştık. Orhan'ın Tunç'un üvey kardeşi olduğu bilgisi elimize geçtiğinde kardeşlerin bağlantılı olduğu kim varsa baskın yapıp bilgi edinmeye çalıştım. Sonuç değişmedi. Tek iyi yönü itin köpeğin temizlenmiş olmasıydı.

Baskın yaptığımız kişiler dahi en ufak bilgiye sahip değillerdi. Nasıl bir kumpas kurup oynadılarsa oldukça temkinli davranmışlardı. Kurmuş oldukları plana kimseyi dahil etmemişler gibi görünüyordu. Kimi sıkıştırsak Tunç ve Orhan'dan bir seneye yakın haberlerinin olmadığını söylüyorlardı. Bu bir sene Orhan'ın işe başlama zamanına denk geliyordu. Planlarını gerçekleştirirken tanıdıklarıyla tüm bağlarını koparmışlar ve öyle başlamışlardı planlarına. Onları bulabilmemiz için her hangi bir ipucu dahi bırakmamışlardı. Değim yerindeyse yer yarılıp içine saklanmışlardı.

Nüfusumu kullanarak istihbarattan da yardım aldım. Rasim abi, istihbarat, çocuklar, dört bir koldan aramıştık ve hala arıyorduk. Orhan'ın, Tunç'un, insinin, cinsinin, yedi çetinin, tüm bilgileri, kartları, hesapları, telefonları takip altındaydı. Elle tutulur bir hareketlilik yoktu. Türkiye'nin bir çok ilinde baskınlar yaptım. Bir çok düşmanımın düşmanlığını pekiştirdim. Tek alabildiğim bilgi, Orhan'ın Güneş'i himayesine aldığı ve sağlığının yerinde olduğuydu. Adam bu bilgiyi verirken ölmeseydi belki de Güneş'e ulaşacaktım. Bu himaye nasıl bir himayeydi. Bu soruda sürekli beynimde dönüp duruyordu.

Tüm bu düşüncelerimin ağırlığıyla sert attığım yumruklar kum torbasında yarık oluşturdu. Parmaklarımın eklem yerlerinde hissettiğim hafif acı biraz olsun sakinleşmemi sağladı.

"Bırak oğlum şu kum torbasını" diyen Utku'ya attığım ters bakış ile kum torbasından uzaklaştım. Elime aldığım havluyla terimi silerken, "Utku kapat artık şu siktiğim çeneni. Güneş'le ilgili iyi bir şey söylemeyeceksen açma o ağzını." Dedikten sonra yüzüne havluyu fırlatarak merdivenlere yöneldim. Merdivenleri çıkarken peşimden Utku'nun da geldiğini ayak seslerinden anlayabiliyordum. Kafamı iki yana sallayarak merdivenleri çıkmaya devam ettim.

VAROLUŞ TAMAMLANDIWhere stories live. Discover now