4 | #981815

5.3K 572 308
                                    


🏜

Gözlerimi güçlükle araladım. Alarm çalıyordu. Güneş boylu boyunca odaya sızmış, arsız bir kedi gibi ayaklarımdan başlayarak bedenimin üzerine yayılmıştı. Perde açıktı. Tüller bile açıktı. Storu indirmeden uyumuş olmalıydım. Alarm çalıyordu. Storu indirmediğimi hatırlamadığım gibi ne zaman ne şekilde buraya gelip devrildiğimi de hatırlamıyordum. Son hatırladığım görüntü bir kadeh kırmızı şaraptı. Kadeh sayısı birdi, ama adet değil sıralama konuşmuş olmalıydı. Üçüncü kadeh miydi? Dördüncü? Yedinci? Alarm çalıyordu. Kolumu dahi kaldıramıyordum. Alarm–

Alarm çalmıyordu.

Telefon çalıyordu.

Hatta sadece telefon değil, kapı da.

Yataktan apar topar kalkıp hole doğru yürüdüm. Telefonu bulmaya uğraşmayacaktım, en azından kapının yerini biliyordum. Kapıda kimse yoktu. Başımı ağrıtan her kim ise, aşağıda olmalıydı. Otomatiğe bastım ve bekledim. Biraz daha bekledim. Kapıyı açıp merdiven boşluğuna doğru başımı uzattım. Apartman, dibine kadar kurumuş bir kuyu kadar sessiz ve soğuktu. Ve hala kapılarından biri çalıyordu.

Hala telefon da çalıyordu.

Ve bütün bu kakofoninin yetersiz olduğunu düşünen her kimse, yanlış duymuyorsam, ismimi bağırıyordu.

"Arkaya bak arkaya!"

Salona yürüyüp pencereye çıktım.

"Harun Bey'le seni bekliyoruz."

Beş karış suratını ve memnuniyetsiz burnunu yukarı dikmiş bana bakan Harun Bey, arabamı önüne çektiğim kırmızı sedanın çam yarması sahibi olmalıydı. Gel gör ki kendisi çam yarması olmadığı gibi, beni beklemek için geçerli bir sebebe de sahipti.

Yanındakinin aksine.

"Bekler miyiz daha?"

Pencereyi kapatıp salona döndüm ve masanın üzerinde bıraktığımı fark ettiğim telefonu alıp kulağıma götürdüm. Hala çalıyor olması yerinde bir irade göstergesiydi.

Belki de hepimiz için bir lütuftu.

"Ne arıyorsun burada Toprak?"

Zira telefonda dalaşmak, bağrışmaktan daha iyi bir seçenekti.

"Bu... aciliyet sıralamasında daha gerilerde bir konu sanki?" dedi, sağa sola yalpalayarak. "Ama bir genelleme yapmak istersen, iş için diyelim." Başını yukarı kaldırdı, izlendiğine emin bir tavırla ve sırıttı. "Hepimiz işimizin gücümüzün derdindeyiz yani. Bak Harun abim senin yüzünden işine geç kaldı." Telefonunun hoparlörünü kapatır gibi eliyle kavrayıp Harun abi'sine bir şeyler söyledi, geliyormuş türünden. "Senin adına söz verdim bak, hadi in de kapına dayanmayalım."

Burada ne arıyordu? Beni nasıl bulmuştu? Arabamın üzerindeki ufacık şirket otoparkı sticker'ında, kim olduğu belirsiz bir liste dolusu insana yerimi raporlayan bir chip de mi vardı?

Üzerime ne bulduysam geçirerek aşağıya indim, neticede komşuluk hukuku ve apartman dirliği söz konusuydu. Harun Bey beşinci katta oturan ve yukarıdan göründüğünden en az yirmi yaş fazlası olan bir amcabeydi ve kendisine mesnetsizce yakıştırdığım sıfatların aksine son derece kibar ve saygılı bir insandı. Otopark kapasitesi zaten ihtiyacı karşılamıyordu. Uygun bir çözüm düşünmek lazımdı. Bunu site toplantısında muhakkak dile getirecekti. Kusura bakmamıştı, böyle şeyler olurdu.

"Yine iyi yırttın," dedi Toprak, arabasını açtığım boşluktan çıkaran ve yola koyulan Harun amcabeye el sallarken. "Adam insaflı çıktı." Meydana avarelik etmeye inmiş mahalle delikanlıları gibi volta atıyordu. "Şanslı da çıktı ama... Ben gelmesem kim bilir daha ne kadar bekleyecekti seni."

Cemre Düştü | TAMAMLANDIWhere stories live. Discover now