14 | #b7410e

3.1K 432 166
                                    


🏜

"Elbette! Tabii ki Nesrin Hanım... Bu hafta sonu olan etkinlikten bahsediyorsunuz değil mi? İmza günü öncesi okurlarla beraber okuma saati... Evet... Sizin tarafta bir sıkıntı yoksa biz tabii ki hazırız!.. Pekala... Detayları bekliyorum o halde! Sevgiler!"

Telefonu hızlıca kapatıp Hüma'nın dahili hattını çevirdim. 

"Hümaaaa!"

Sesimin neşeli tınıları Hüma'yı küçük çaplı bir hayrete sürüklemişti. "Bahar?" dedi, korku emareleri taşıdığına neredeyse yemin edebileceğim bir tedirginlikle. "Nasılsın?"

"ŞAHANE! Sen?"

Hüma'yı bu kez apaçık bir korku dalgasının esir aldığı ortadaydı. "Ben de... Sağ ol," dedi, iyiden iyiye kekeler gibi.

"Hafta sonu İzmir'deki imza gününün detaylarını göndereceğim birazdan sana. Otel rezervasyonunu da yaptırdım. Oraya kadar gitmişken gece yarıları dönmeye kalkmazsın herhalde! Merak etme, senin en sevdiğin otelmiş. Kocana sordum!"

Hüma'nın ağzından kahkahayı andıran tuhaf, boğuk bir ses çıktı.

"Kocana derken, sekreteri teyit etti tabii."

"Keyfinin yerinde olması beni mutlu etti Baharcım," dedi Hüma. Konuyu bana getirerek, onun nezdinde daimi huzursuzluk ve vesvese olan fabrika ayarlarımı geri yüklemeye çalışıyor olabilirdi; bilinmeyenden korkmak, söz konusu bensem, hakkıydı. "Bu keyfini neye borçluyuz diye sorsam mı bilemedim... Herhangi birisini boğazlamak istememen benim için yeterli şu an."

Çevremde bu eylemin muhatabı olacak insan bulmakta hiç zorlanmasam da, bu tehdidi en son Soner için savurmuştum. Ama artık kafasına her estiğinde plazanın girişine limuzinden hallice aracını yollayıp beni olmadık toplantılara, görüşmelere, lüzumsuz iş ortamlarına sokup düzenimi allak bullak eden Soner'i bile boğmak istemiyordum.

"Şu kitap için, bu akşam birkaç sayfa not daha toparlarım ben... Zaten bayağı bir gözlem yapma şansım oldu... Gereğinden fazla... Neyse... Sen de şu kurduğun yazar ekibine bir işlerinin olduğunu hatırlat istersen yavaştan... Bunca malzemeden yeterince ballı bir Soner Mutafoğlu hikayesi çıkaramazlarsa, sıkıntı çünkü."

"Sen orasını dert etme," dedi Hüma, kendinden emin bir şekilde. "Benim için büyük bir iyilik yapıyorsun." Sesinin tınılarının arasına gizlenmiş minnet dolu bir ifade ve pek de gizlenmeye gerek görmeyen, apaçık bir mutluluk vardı. "Bunun benim için ne anlama –"

"Hümacım!" diyerek böldüm sözünü. Bugün Hüma'ya acımamaya kararlıydım. "Ben iyilik meleğiyim! Dokunduğum hayatı ihya ederim! Benimle karşılaşmak, bu hayatta bir insanın başına gelebilecek en iyi şeydir!" Bugün ve bundan böyle kimseye acımak, merhamet göstermek yoktu. "Yoksa sen bunu bilmiyor musun?"

"Bahar... Sen iyi olduğuna eminsin, değil mi?"

Benden ölesiye nefret eden kardeşimi ölesiye nefretiyle beraber kapıya koymuştum; iyi, olduğum son şeydi. Fakat yaşamaya ve hayatını kurtarmaya devam ediyordum, umursaması gereken tek şey buydu.

🏜

"Şöyle buyurun lütfen. Soner Bey'ler sizi bekliyor."

Boynundaki su yeşili ipek eşarp ile mekanda hüküm süren gösteriş yarışında kiminle aşık attığını anlamadığım gençten hostes, beni haddinden kibar hareketlerle karşıladıktan sonra terasa doğru yönlendirmeye başladı. Şehrin en havalı restoranlarından birindeydik. Soner Bey'ler, boğaz manzarasını mükellef bir açıdan kucaklayan yarı açık terasın sol ucundaki masada, cümleye 'ler' ekini katan misafiriyle beraber içkisini yudumluyordu. Yarı açık teras, ince uzun kolonların arasına gizlenmiş ısıtıcılar sayesinde serin değilse de, püfür püfür esen akşam rüzgarıyla beraber dalgalı bir okyanusun ortasında yalpalayarak yol alan bir gemi hissini veriyordu.

Cemre Düştü | TAMAMLANDIWhere stories live. Discover now