33 | #ffffff

1.4K 206 100
                                    


🏜️

"Şerefe!" dedi yüksek sesle, kadehini kadehime tokuştururken. "Bu arada sen üşümüyor musun?"

Soner'in keyfi yerindeydi. Şampanyasından mükellef bir yudum alıp purosunu yakmak üzere gösterişli çakmağına davranmıştı. Hava rüzgarlıydı; puro çakmağına işleyecek kadar sert olmasa da rüzgârlı. Açık havadaydık. Üzerimdeki kalın askılı mayoyu bir ceket yahut şalla örtmüş değildim, sorusunun sebebi muhtemelen buydu. Sadece bu değildi. Ayaklarım çıplaktı. Bacaklarım çıplaktı. Kollarım çıplaktı. Denizden nemli nemli estiren, Soner'in saçlarını uçuşturacak kadar sert estiren rüzgârın altında tir tir titremem lazımdı ama ben üşümüyordum.

Öfkeden yanıyordum çünkü.

"Böyle işimi her yaptığımda beni yemeğe çıkaracaksan, kitap çıkana kadar yüz kilo olurum Soner," dedim, kadehimi masaya bırakırken.

Tatlı esprim, şişenin dinlenmekte olduğu buz dolu kova kadar soğuktu ama Soner bunu ya fark etmiyor ya da umursamıyordu.

İkisinin arasında giderek daha az fark kalmıştı.

"Aşk olsun Bahar," dedi, purosundan derin bir nefes çekerek içine. "O bilgi ticareti meselesinin ortalıkta dolaşması, bir söylenti olarak bile olsa, can sıkıcı olacaktı, haklıydın titizlenmekte. Ve üzerine düşenin fazlasını yaptın... Çevremde senden iki üç tane daha olsa, inan ki zamanın birkaç adım ötesinde olurdum."

İltifatı ölçüsüz, muğlak ve rahatsız edici derecede suniydi. Yüzündeki minnet dolu olmaya çalışan soğuk tebessüm de öyleydi. Bundan daha kaç tanesini kaldırabilirdim bilmiyordum ve gece yeni başlıyordu.

"O zaman izin ver ben de sana bir aşk olsun diyeyim," dedim.

Gece yeni başlıyordu.

Yeni ve şimdi.

"Hatta sana sitem bile edebilirim, madem bu gece sağlam kredim var."

Soner çatılan kaşlarımı fark etti. Sesimdeki sitemkâr tınıyı duymuştu.

"Anlamadım?" dedi, kayıtsızca.

"Senden istediğim küçük iyilik konusunda, ketum davranmamışsın. Atık ve ayrıştırma tesisinin Zeposta'ya açacağı dava konusunda sen değil, Saffet Kosovalı araya girmiş diye duydum."

Soner başını salladı. Başının aheste hareketinde hesaplı bir taraf vardı. "Bundan daha fazlasını da duymuşsun sanki."

"Evet, duydum."

"Ve duyduğundan pek hoşlanmadın?"

O ana kadar sabırla muhafaza ettiğim tebessüm, dudaklarımda ince, keskin bir çizgiye dönüştü. Ciddiyetle yüzüne baktım. "O dava, sana gizlilik içinde bahsettiğim bir konuydu. Bunun, Kosovalı Holding'in Zeposta'yı satın alması için bir silaha dönüşmesini istemezdim açıkçası. Duruma bu açıdan bakarsan, nasıl hissettiğimi anlarsın. Ve duruma da bu açıdan bakmalısın, çünkü durum bu."

Arkama yaslandım ve şampanyamdan bir yudum aldım. Rahatlamıştım. Serinlemiş hatta soğumuştum. Sözlerimin içime ferah bir rüzgâr gibi estiğini hissediyordum çünkü uzun zamandır ilk kez bu kadar fütursuz, ilk kez bu kadar hesapsız kitapsız doğruları konuşmuştum.

Uzun zamandır fütursuz, hesapsız kitapsız yalanları mı konuşuyordum?

Tokat gibi çarpan farkındalık, içimde azıcık soğuyan ateşi bir kez daha harladı. Yutkundum ama boğazım pütür pütürdü. Soner'in ne yaşadığımı fark ettiğini sanmıyordum. Sinirimin neye bozulduğu konusunda zaten şaşkındı, daha fazla şaşıramazdı.

Cemre Düştü | TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin