9 | #cc397b

5.9K 473 245
                                    


Tekrar hoş geldiniz ve hoş geldik! 💘

🏜

"Ama bu yabani tavırlar sana hiç yakışmıyor, mon chéri! Alındım!"

İri kollarının arasına kıstırıverdiği bedenimi bedeninden uzaklaştırmak kolay olmadı. Hayretle kıvrılıp memnuniyetle aralanan dudakları da bu uzaklaşmadan hoşlanmış değildi.

Aksel'le hiçbir zaman, hiçbir şey kolay olmamıştı.

"Aksel? Burada mıydın?"

Bir sıkımlık canım kalmışçasına kesik, boğuk bir soluk kopmuştu boğazımdan. "Uzun zaman oldu. Burada olmanı beklemiyordum."

Burada olmaması için saatlerdir ettiğim duanın haddi hesabı yoktu ama belki de hatam tam buradaydı.

Ben duaları kabul olacak bir insan sayılmazdım.

Aksel'in tok, gürül gürül kahkahası bütün nahoş anılarıyla beraber üstüme boca olurken, belimi gönülsüzce bırakan sağ eli, hemen yanımda dikilmekte olan Toprak'a uzanmıştı.

"Merhaba! Bahar'ın misafiri olmalısınız. Aksel Boulet."

Yarı Fransız nezaketini geç de olsa üzerine giyinen Mösyö Boulet'nin kendini takdim ettiği misafirim Toprak'a dönüp bakmak için vakit gelmiş olmalıydı artık, doğru değilse de kaçınılmaz vakit.

"Toprak Çelebi."

"Misafirim değil."

Aksel iki yakadan birden peş peşe vuran şaşkınlık dalgalarıyla şöylece bir yalpalar gibi oldu. Benim anlam verilemeyen çıkışlarımın fazla yabancısı sayılmadığını düşünürsek, tam olarak neye bu kadar şaşırmıştı?

"Toprak! Sizinle yeniden karşılaşmak ne büyük şans!"

Aksel'in bir ressam için daima fazlaca iri ve etli bulduğum ellerinden biri, Toprak'ın bir fotoğrafçıda değil ancak kusursuz yontulmuş bir heykelde yadırgamayacağım mükemmellikteki elini kuvvetle ve sıkıca kavradı.

"Sizi çıkaramadığım için kusur bakmayın," dedi Toprak. Sesi adeta cisimleşmiş, elimi uzatıp dokunsam parmaklarımın ucunu soğuktan yakacak bir buz kütlesine dönmüştü. "Hafıza işte. O da çıkarıp atıyor bazı şeyleri."

Aksel, Toprak'ın sesindeki mesafeli denemeyecek kadar ruhsuz ve soğuk kinayeyi fark bile etmemiş gibi geniş geniş güldü. Fark etse de umursayıp bir şey yapacağını sanmıyordum.

"Yo yoooo!" dedi, talihsiz bir hatayı çok geç olmadan düzeltmek ister gibi. "Tanışmıyoruz. Sadece birkaç sene evvel, Paris'te ortak bir arkadaşımızın galerisinde fotoğraflarınızı görmüştüm. Çok duru, çok etkileyici bir seriydi. İsmi Yol... ya da Yolculuk'tu yanılmıyorsam... Arkadaşım henüz o sabah orada olduğunuzu ve sizi kıl payı kaçırdığımı söylemişti... St. Germain. 2016 ya da 2017 senesi. Bunu çıkarırsınız herhalde."

Aksel'in meydan okuyorsa bile okuduğunu belli etmeyecek kadar kibar, fakat bir o kadar kışkırtıcı bu cevabı Toprak'ın hoşuna mı gitmişti, yoksa dişinin kovuğunun arasına mı, karar veremedim. Yüzündeki gizemli ifadeden bunu anlamak zordu. Dudağının kenarında hin bir tebessüm belirmişti. "Küçük bir koleksiyondu. Dört beş fotoğraf. Bir iki hafta kalmıştır en fazla. Hatırlamanız güzel. Ve ilginç."

"Nicelik abartılan bir şeydir, sevgili Toprak," dedi Aksel. Ansızın yanıma gelmişti. Her türlü deliliğe gebe zihninin kapılarını tümüyle açmaya mı kalkışacaktı? Yine? "Ben de Bahar'ı çok kısa süredir tanıyorum, mesela, oysa kısa sözcüğü zamanın mahiyetini tarif etmeye çoğunlukla yetmez. Öyle değil mi mon chéri?"

Cemre Düştü | TAMAMLANDIWhere stories live. Discover now