48 | #ff2400

1.2K 154 74
                                    



🏜️

"Çiçek... Bu hanımefendin ismi Yasmin. Kendisi bizim avukatımız."

Toprak'ın sesi Çiçek'i kendisine getirmiş, fakat bu biraz zaman almıştı. Ayakları bedenini bir iki adım geri çekse de bakışları karşısında tıpkı onun gibi donup kalan Yasmin'deydi. 

"Merhaba," dedi, Servet Çelebi. Yasmin'e 'Zambak' dememişti, ama o da en az Çiçek kadar şaşkınlığa düşmüş, kızına haddinden fazla, çok fazla benzeyen bu kadına dehşetle bakıyordu.

"Merhaba," dedi Yasmin. Nedensizce ayağa kalkıp Servet Hanım'a elini uzattı. Artık ne yaptığını onun da bildiğini sanmıyordum. Kendisine her gün yanlışlıkla anne deniyormuşçasına durumu makul karşılamaya çalışsa da tepe sersemi olmuş gibi görünüyordu.

Servet Çelebi Yasmin'in elini sıktı ve biraz hızlıca, hatta ürkekçe kendini geri çekti. Olduğu yere mıhlanıp kalmış olan torununun omuzlarını kavradı ve aceleci hareketlerle eline tutundu. "Çiçekçim, hadi biz gidelim," dedi, tedirginliğini kibarlık altına saklamak isteyen bir sesle. "Dayını iş toplantısında rahatsız etmeyelim."

Servet Çelebi'nin içgüdüleri alev almış olmalıydı; beyninin her bir hücresi buradan hemen gitmelerini, buraya hiç gelmemiş olmalarını, Çiçek'i buradan hemen uzaklaştırmazsa zavallı torununun bu şoku kolay kolay atlatamayacağını, belki de hiç atlatamayacağını düşünüyordu. 

Aynısını ben de düşünüyordum.

"Sizi geçirmemi ister misiniz?" dedim. Bunu neden yaptığım yahut onları dümdüz yürüyüp geldikleri yolda nereye geçirebileceğim hakkında fikrim yoktu ama şu an Toprak'ın yüzüne, Yasmin'in yüzüne ve belki hepsinden çok Soner'in yüzüne bakmak istemiyordum.

Servet Çelebi herhangi bir soruya herhangi bir cevap veremeyecek kadar afallamış olduğu için bana hayır diyemedi. Ayağa kalktım ve Çiçek'in boşta kalan elini tuttum. Onu buradan en az anneannesi kadar götürmek istiyordum ve onu buraya getiren lanet olası sebep her ne ise o sebebin oluştuğu anı da yakıp yok etmek istiyordum.

Kapıya çıktığımızda Çiçek'in elinin buz gibi olduğunu fark ettim. Hava önceki günlere göre oldukça sıcaktı ve Çiçek kocaman montunun içinde üşümüyor olmalıydı ama hissetmemesi gereken binlerce şeyi hissederken olması gereken hiçbir şeyin olmamasına şaşmamalıydık.

"Siz, Toprak'ın yanına mı uğramıştınız?" diye soruverdim, soru ağzımdan ben anlamadan dökülüp saçıldı.

Servet Çelebi sorumu, benim onu karşıladığım kadar tuhaf karşılamadı. "Evet," dedi. Tuhaflık algısı belki bir daha düzelmeyecek kadar bozulmuştu. "Toprak, kısa bir toplantım var, sonrasında buluşalım, geç kahvaltı yapalım demişti... Biz... Biraz erken geldik sanırım..."

Burada olmalarının sebebi... Toprak mıydı?

Burada olmalarının sebebi Toprak'tı.

Bir avuç kuru toprağın boğazıma dolup nefesimi tıkadığını hissettim. Ona kızamayacak, hak ettiği kadar kızamayacak kadar dehşete uğramıştım.

"Biz... Biz derken, Toprak ve ortakları biraz geç buluştu... O sebeple saatlerde galiba bir kayma oldu..." diye geveledim.

Servet Çelebi bana baktı. Neden bahsettiğimi, neyi toparlamaya çalıştığımı, onları neden ve neyden korumaya çalıştığımı acaba anlıyor muydu? Bana anlıyormuş gibi bakıyordu. Gözlerinde açıklayamayacağı, açıklamak istediği ama bir o kadar da istemediği, karmakarışık bir sürü cümle, bir sürü soru işareti uçuşuyordu. Bana bakmayı istemiyordu ama benden başka kime baksa onu benden daha iyi anlamayacağını acıyla fark ediyor, bu acı hisse damağının nasıl alışacağını bilmiyordu.

Cemre Düştü | TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin