17 | #b8860b

3.3K 373 257
                                    



🏜️

Kafatasımı matkapla deliyorlarmış gibi bir sesle irkildim.

İrkilmiştim, henüz uyanmayı becermiş sayılmazdım. Başucumdaki telefonun alarmı çalıyordu ama çalmasına daha çok olmalıydı.

"Ne oluyor ya?!"

Kafatasımı bir matkap gibi delen ses susmuyordu ve susacak gibi değildi. Paldır küldür ve sessiz küfürler ederek yataktan kalktım ama en sesli ve okkalı küfürler bile bu gürültüde zaten duyulmazdı.

Ses dışarıdan geliyordu. Pencereye çıktım. Daha da beteriydi. Acı çığlıklarıyla ortalığı ayağa kaldıran bizzat benim arabamdı ve bu tantananın sorumlusu ne masum biriydi, ne de yabancı biri.  

"Toprak!?"

Geniş geniş sırıtarak bana bakıyordu.

"Ne yapıyorsun sen ya?" diye bağırdım, olabildiğince sessizce.

Geniş geniş sırıtmayı sürdürdü. Üstünde omuzlarını heybetle kavrayan deri ceketi, bir kolunun altında da kaskı vardı. Motorunu arabamın hemen yanına dayamış, gerine gerine üçüncü kata bakıyordu. "Özlemişsindir!" diye bağırdı, utanması arlanması yokmuş gibi. Gibisi fazlaydı. "Bir nostalji yapayım dedim!"

Arabamın alarmı susmuyordu. Ne yapmışsa yapmıştı ve bir mantık dahilinde çalışması gereken sistemin hakkından gelmişti. Apar topar üzerimi değiştirip merdivenlere fırladım. Bu filmi bir yerden hatırlıyordum. Nostalji anlayışının bir kez daha üzerinden geçmemiz gerektiği aşikardı.

"Nostalji anlayışın gözlerimi yaşarttı," dedim alarmı nihayet susturmayı başararak. "Ya da kulaklarımın zarını deldi desek daha doğru olur."

"Ben de anlamadım ki," diye cevap verdi, suratında yersiz bir şaşkınlıkla. "Bu kez telefonunu değil doğrudan alarmını çaldırıp bir değişiklik yapayım dedim ama bu nedir kızım? Tank mı bu, nereden bulup taktırdın bu alarmı sen?"

"Hiçbir fikrim yok! Bugüne kadar bir kere çalmadı zira!"

Motorun arkasına taktığı ikinci kaskı tutup başıma geçirmeye kalktı. "Madem indin, hadi gidelim," diyordu gülerek.

Pijamalarımla değildim ama birkaç yıkama sonra pijama olacak iki beden büyük ev tişörtüm ve şortumla hiçbir yere gidecek de değildim.

"Madem geldin yukarı da çık," dedim arkamı dönüp apartmana doğru yürüyerek.

Fazla uzatmadı. Huysuz bir kedi gibi mırlayarak peşimden gelmek için iki değil, bir dakika bekledi. Kapıyı gürültüyle çekerek daireye girdiğinde beni salonda hazır ve nazır bulacağını umuyor olmalıydı ama unuttuğu bir şey vardı.

Planlarıma göre hala uyku saatimin içindeydik.

"Bu ne uykusu?" dedi kanepenin üzerinde battaniyelere sarılıp yattığımı görünce. "Öğlen oldu öğlen!"

"Benim için değil," dedim, başımla üzerindeki ceketi çıkarmasını işaret ederken.

Ama o bu emre uymadı. "Ne rahat bir patronun var senin öyle," dedi, onun yerine. "Bir patronum olsaydı, o kişi Hüma olmadığı için seni kıskanırdım."

Yüzümde apansız açılan gülüşe mani olabileceğimi sansaydım yanılıyor olurdum, o yüzden yeltenmedim bile. "Ama yok ve sen öğle vakti motoruna atlayıp, uyuyan bir insanın kapısına dayanabiliyorsun!"

" 'Aslında adresini bile bilmemen gereken bir insanın'  kısmını atladın," dedi sırıtarak. Ceketini çıkarmış, hatta çıkarmak eyleminin yetersiz kalacağı bir celalle fırlatıp salonun bir köşesine atmıştı. Üstelik fırlatıp attığı tek şey ceketi de değildi.

Cemre Düştü | TAMAMLANDIWhere stories live. Discover now