16 | #4b0082

2.9K 399 317
                                    

🏜

"Ahu'nun sana aşık olduğunu hiç mi farkında değilsin Toprak?"

Değildi. Olsaydı dünyanın en olmadık dokuz kelimesini bir araya getirmişim gibi bana bakmazdı. Farkında olmadığı gibi, artık sakin de değildi. "Sen ne diyorsun Bahar?! Ne saçma bir şey söylüyorsun şu an?!"

Anlayışlı ve insaflı bile sayılmazdı.

"Saçma bir şey söylemiyorum."

"Bu... bu mu yani? Bu yüzden mi çekip gittin? Gidiyorsun..." Sesi titredi. "Gideceksin...?"

"Toprak bak–"

Umutsuzca ellerini iki yana açıp yukarı kaldırdı. "Nasıl böyle bir şey düşünebilirsin ya?" Sanki göklerden çare dileniyordu. "Ahu Tunç'la beraber! Tunç'la!!! Benim kuzenimle beraber!!!" Hangi hissin üste çıkıp prangalarını kendisine geçireceğine zihni de kalbi de karar veremiyor gibiydi; öfkeden mi yoksa çaresizlikten mi kıvrandığını o da bilmiyordu, ben de bilmiyordum. "Nasıl düşünebilirsin ya bunu? Nasıl!?"

"Kimsenin içini bilemezsin Toprak."

"Ama sen bilebilirsin, öyle mi? Bilebilirsin ve böyle bir yargıda bulunabilirsin!"

"Bazı şeyleri senden daha iyi bilebilirim, evet."

Gözlerinde insanı iliklerine kadar buz kestiren bir alev parlıyordu. "Senelerdir görmediğin kardeşinin bana olan duygularını, benden daha iyi bilebilirsin yani?"

Söyler söylemez pişman olmuştu. Üstelik söylediğinde onu haksız çıkaran bir şey yoktu bile. Kendi durduğu yerde, kendince doğru ve haklıydı. Herhangi bir insanın gardını tuz buz edecek bir öfkenin karşısında direniyor ve taş olup çatlamamak için güçlükle duruyordu.

"Ben... senin için öyle demek isteme–"

"Bir şey demedin. Ahu'yu senelerdir görmediğim doğru. Bunun sebeplerinden biri de aslında tam olarak..." Vazgeçtim, çünkü anlamsızdı. "Anlatamam bile. Bir anlamı yok. Ya da var, ama bir işe yaramaz."

Kaşları çatılmıştı. Dudağı almak üzere olduğu bir felaket haberinin acısını peşinen çekmeye başlamış gibi bükülüp kalmıştı.

"Tek söyleyebileceğim, ne yazık ki evet. Senden daha iyi bilebilirim. Ve biliyorum da."

Gözlerini kırpmadan bana baktı. Bedeni sanki hissizleşmiş, bakışlarındaki anlam esrarlı bir rüzgara kapılmışçasına uçup kaybolmuştu. Onu bu manasız ve çözümsüz çukurdan çıkaracak şeyin ne olduğunu artık düşünmüyor gibiydi, yahut belki daha kötüsüydü.

Bu çukurdan çıkacağına inancı kalmamıştı.

"Kapı çalıyor."

Cümlemi yersiz buldu. Sabahın bu saatinde böylesine münasebetsiz bir şiddetle çalınmakta hatta belki yumruklanmakta olan kapıyı duymaması imkansızdı. Buna rağmen, gidip açacakmış gibi de görünmüyordu.

Onun yapmayacağı işi birinin yapması lazımdı.

🏜

"Ahu? Sen n'apıyorsun burada?"

Ahu bir elini temkinli bir kavrayışla Toprak'ın kapısının kolonuna yaslamış, içeri girmesine bir engel varmışçasına girişte öylece duruyordu. Engel olarak beni gördüğü sanırım söylenemezdi, çünkü karşısında olmama şaşırmış görünmüyordu. Yüzündeki ifade manidar değildi. Sadece yorgundu. Onu buraya sabahın bu saatinde getirmiş olan sebebi belirsiz yolculuk, gözlerinin altına derin halkalar yerleştirmişti. Yalnız değildi. Tunç da yanındaydı.

Cemre Düştü | TAMAMLANDIWhere stories live. Discover now