7 | #ffbf00

4.7K 512 410
                                    

🏜

"Her ne yapıyorsan bir ara o işini tamamlayıp hazırlanmayı düşünüyor musun?"

"Geç kalıyoruz!"

"Hatta başlayamadık!"

...

"Toprak?"

Sormayarak kazandığım zaferin ömrünün bu kadar kısa olması, şaşırtıcı değilse de canımı sıkmaya başlamıştı. Onu masanın başında, kendimce yüzüstü olarak tabir ettiğim vaziyette bırakıp şimdi sadece gülünç olduğunu fark ettiğim çocukça bir kıvançla kanepeye döndüğüm andan beri, Toprak bilgisayarının karşısında bir şeylerle uğraşıyordu. Muhtemelen kendince o da bunu iş olarak tabir ediyordu. Hüma'nın bin bir ricası ve minneti üzerine bize kısa bir yer açtığı yoğun programının sayılı dakikalarının içindeydik ve o, ne idüğü de ne acelesi olduğu da belirsiz işlerine dalmıştı.

Ben hiç yokmuşum gibi.

"Hazırlanmak derken?" dedi, lütfedip bilgisayarının başından ayrılarak yanıma gelirken. "Neye hazırlanmak tam olarak?"

Öfkelenmek için erkendi. Gün uzundu, en azından öyle olsa iyi olurdu. "Buraya ne için geldiğimi biliyorsun herhalde."

Yanında getirmeyi ihmal etmediği erik kasesinden büyükçe bir erik alıp dişlerini iştahla sulu gövdesine geçirdi. "Birkaç tahminim var, evet."

Tuzağına düşmeyecektim. "Neyse ki çok isabetsiz bir yerde değiliz," dedim, pencereden dışarı bakarak. Yerimden kalkıp terasa doğru yürüdüm, biraz hareket iyi gelebilirdi. "Yani istemeden de olsa, dolaşacağımız bölgeye gelmiş bulunmuşum."

"İstemeden olduğuna emin misin?"

"İsteyerek neden geleyim!?"

"Bilmem..." dedi. Sanki hasbelkader bahsi açılmış bir konuya atıfta bulunuyordu. "Gördüğüm kadarıyla sabahtan beri azimle İstanbul turu atıyorsun. Hani, elinde üçüncü bir adres olsa, oranın da kapısına dayanırmışsın gibi."

Çileden çıkmamaya kararlıydım ama sınırlarımı gerçekten zorluyordu. Sınırlarımı gerçekten zorlarken eğlenmesi de cabasıydı.

"Sen az önce ne demek istedin?" diye sordum. Merakıma engel olamamıştım. "Ben geldiğini biliyordum, herkesten önce biliyordum falan dedin...?"

Sargılı olmayan eliyle çenesini kaşıdı. Bunun, tavrına ciddi bir hava katacağını düşünüyor olmalıydı. Kim bilir lafı ne türden bir kelime oyunuyla çarpıtmayı tasarlıyordu? "Hareket sensörlü kameralar," dedi, bütün bunlar yerine. Dosdoğru ve beni haksız çıkararak. "Bahçede hareket sensörlü kameralar var."

Herhangi bir şey dememiştim ama yüzümün aldığı şekil, haksız çıkmakla kalmayıp gafil de avlandığımı beyan ediyor olmalıydı. "Güvenlik hassasiyetin epeyce yüksekmiş!" diye karşılık verdim sonunda. "Hoş, evin içinin çöp kutusuna kadar ayaklar altında olduğunu düşünürsek, belki de haklısındır."

Güldü. O haklı mıydı bilmiyordum ama ben bir kez daha ilerideydim.

Fazla ileri gitmekten mütevellit.

"Açık olmayı severim," dedi. Kaşları, karmaşık bir hesabı kafasında oturtmaya çalışıyormuş gibi hafifçe çatılıydı. "Ya da, kapalı olmayı sevmem diyelim..." Yerinde belli belirsiz kaykılmıştı, oysa kaykılacağına kalkıp hazırlansa hepimiz için daha hayırlı olurdu. "Her ne kadar bu her zaman kolay olmasa da..." Yüzünde buruğa kaçan bir tebessüm vardı sanki. "Şimdi de olmuyor mesela."

Ne demek istiyordu?

Ne demek istiyorsa istiyordu!

"Neyse!" dedim. O kalkmazsa ben kalkardım, hatta şu an kalkıp göz hizasından uzaklaşmak en doğrusuydu. Öte yandan, benim uzaklaşacak bir yerim ya da kaçmak gibi bir şansım var sayılmazdı. Terasa çıkıp eski şehre doğru kanatlanamazdım ya da Hüma'yı arayıp Allah aşkına beni bu işten al diyemezdim. Hangisinin daha imkansız olduğuna bile karar veremiyordum.

Cemre Düştü | TAMAMLANDIWhere stories live. Discover now