49 | #ffdb58

1.1K 150 38
                                    



🏜️

Yorgun göz kapaklarım aralanmayı reddederken cılız bir kış güneşinin tenimize aktığını hissettim.

Yutkunmaya çalışıyordum ama zordu. Dudaklarım kurumuştu. Susamıştım. Başımda, kendini henüz ayılmadan hissettiren sinsi bir ağrı vardı. Bedenimi hareket ettirmeye çalıştım ve beceremedim. Ama bunu benden bile daha çok beceremeyecek biri varsa o da Toprak'tı.

Kollarımı doladığım adama baktım. Gitmesin diye onu tutmuştum. Bir tufana kapılıp sürüklenmesine engel olmaya çalışır gibi onu sarmıştım. Bilinçaltım kaçıp gideceğine öylesine emindi ki, gözlerimin gördüğü şeyi yapmıştım. Parmaklarım kollarına geçmişti. Bacaklarım onu yatağa mıhlamıştı. Başımı boynuna gömmüştüm, kilitlenip kalan kör bir kilit gibi. Gitmesin diye her şeyi yapmıştım.

"Nefesinin köri koktuğunu söylemiş miydim?" diyen bir ses yükseldi. Pütür pütür çıkan, uyku mahmuru bir ses.

Başımı gömdüğüm boynundan çıkarıp yüzüne baktım. Tek beklediğim şey sırıtıyor oluşuydu çünkü bu söylediğini söylerken başka bir şey yapıyor olamazdı.

"Gece ne yediğimizi de mi hatırlamıyorsun?" dedi. Yüzünde minicik bir tebessüm tomurcuğu açmıştı.

Hatırlıyordum. Hatırlamıyordum. Karışıktı. Bu kata nasıl çıkmıştık, bu yataktan ne ara kalkmıştık, mutfak masasının üzerine benim hâlâ uykum var diyerek yatmaya kalktığımda beni nasıl toplamıştı; zihnimdeki tüm bu kareler paramparça olmuş bir fotoğrafın doğru dürüst birleşmeyen parçalarından farksızdı.

"Fotoğrafımı da çektin mi?" dedim.

Sorumun nereden çıktığını bilmediğine emindim, neticede kafamın içinde değildi. Yine de sesi bu saçmalığı yadırgamış gibi çıkmamıştı. Yadırgayacağı çok şey vardı, bir dünya şey; belki bu soruyu sıraya bile sokamıyordu. "Bunu hiçbir zaman bilemezsin, di mi?" dedi, muzip olmaya çaba gösteren bir sesle.

Çabası beni üzüyordu.

"Dün bütün gün nereye kaybolduğunu da hiçbir zaman bilemeyeceğim gibi mi?"

Çabasından çok bunu bilemeyecek oluşum beni üzüyordu.

Yutkundu. Sessizdi. Ne cevap vereceğini mi, yoksa bir cevap verip veremeyeceğini mi düşünüyordu bilmiyordum.

"Terapiste gittim."

Bu cevabı beklemediğimi biliyordum.

"Hüma sana bir arkadaşının telefonunu vermişti..." dedim, bir süre düşündükten sonra. Üzerinden yalnızca birkaç gün geçmişti ama sanki asırlar olmuştu. Benim zihnimin sildiği bu ânı onun zihni belli ki silmemiş, belki de unutup gideceği o kâğıt parçasını eline alıp o telefonu aramış, kendisi için bu adımı atmıştı.

"Ben herkese zarar veriyorum."

Belki kendisinden başka herkes için.

"Başlaman gereken yerin burası olduğunu sanmıyorum Toprak," dedim.

Bana katılmıyormuş gibi, bunda katılabileceği bir şey yokmuş gibi bakışlarını tavana dikmişti. Ufak çatı penceresinden içeri dolan cılız öğle güneşi içeride bakır tonunda bir renk huzmesi yaratmaktan başka bir şey yapmıyordu. Yatak soğuktu. Elleri, kolları, bedeni soğuktu. Herkese zarar veren bedene hak gördüğü tek şey ataletti, hareketsizlikti, durmaktı. Belki ancak durursa zarar vermeyeceğini düşünüyordu.

Durursa.

Veya giderse.

"Ortadan kaybolduğunu düşündüm," dedim, kendime engel olamayarak.

Cemre Düştü | TAMAMLANDIDonde viven las historias. Descúbrelo ahora