10. Bölüm "Kimse Bilmez - Part 1"

3.2K 292 74
                                    

23 Nisan... (Üç buçuk ay önce), İstanbul...

"Hep masallardaki gibi bir aşk hikâyem olsun istemişimdir.
Beyaz atlı prensim sarıp sarmalasın beni, denizlere aşkımız yazılsın yakamozdan satırlarla, yıldızlar doluşsun gözlerimize, sevdamızın en kırmızı tonunda yanaklarımız ısınsın.
Kaderin, herkesin hayalini parça parça yırtarken attığı çığlık benzeri kahkahalar eminim sizin de içini gıdıklamıştır...
Yakışıklı prensimin geldiğini ilk bakışta anlamıştım. (Ama yanında sözde sevgilisiyle geleceğini plâna kattığım pek söylenemezdi.)
Dünyam değişecekti ya o gelince...
Yeşilin bu kadar hüznü barındırabileceğini onun sayesinde fark etmiştim.
İlk nefesimin tadını, dudaklarımız birbirinden ayrıldığında almıştım.
Hiç duyamadığım iki kelime saplanmıştı kalbime. O cümlenin zehir gibi sızan hüznü aheste aheste ruhuma damlarken unutamamakla lanetlenmiştim.
Günü geldiğinde hüznüyle sarhoş olan prensimi ben kaldıracaktım yerden.
Önüme ilk kez diz çöktüğünde avucunda kara pişmanlıkları uzatacaktı bana. Yalnız gelmeyecekti. Gözlerinin ardında sakladığı tüm düşüncelerle, tüm duygularla, tüm rüyalarla kabul et beni, diyecekti.
En önemlisi de mutlu son değildi bizim masalımızın amacı, sevmeyi öğrenebilmekti."

         Kitabı bitirdiğim hâlde bakışlarım hâlâ satırlara tutunuyor. Bittiğini kabullenmek istemesem de anlaşarak ayrılmak gibi makul fakat hüzünlü bir sonla kapağı kapatıyorum usulca.

         "Sonunda..." diye karanlıktan bir ses uzanıyor.

         Bora'nın odamıza girdiğini dahi fark etmediğim için bu beklenmedik sesten korkup yerimden sıçrıyorum, kitabı bırakmama gerek kalmadan elimden düşüyor. Odadaki tek ışık kaynağı olan hemen yanımdaki gece lambasını kucağımdaki kitabın zaman sarısı sayfalarını aydınlatması için ayarladığımdan siluetini görebiliyorum sadece. Işığa ihtiyacım kalmadan beni korkutmayı başardığı için güldüğünü görebiliyorum.

         O çocukluk yapıyorsa benim de hakkım var.

         Keyfini çıkara çıkara tavır yapabilirim, diye düşünüyorum.

         Odada yokmuş gibi oturduğu köşeye hiç bakmadan yataktan kalkıp kitaplığımıza doğru ilerliyorum. Kitaplıktan kastım, üst üste istiflenmiş kitaplarımız... Üşengeçlikten hâlâ haftalar önce satın aldığımız kütüphaneyi inşa edilmiş hâliyle görebilmek mümkün olamamıştı.

         Bu da Bora'nın yüzünden, diye kızıyorum. Mağazadaki adamın monte etme teklifini erkekliğine küfretmiş gibi sertçe reddetmişti.

         "Yarın eve geldiğimde artık halledeyim şu kitaplığı." diyor şikâyetimi duymuş gibi.

         Sırtımda bakışlarının ağırlığıyla kitap dağımızın en üstünden devam kitabını alıp tekrar yatağa dönüyorum. Yaslandığım yastığı ellerimle düzeltirken Bora isyan ediyor.

         "Onu da mı okuyacaksın?" diye soruyor. Hayal kırıklığı sesini tam ortadan çatlamasına neden oluyor.

         Cevap olarak kapağı açıp sayfaları odayı dolduracak kadar sesli bir şekilde çeviriyorum.

         "Hadi beni geçtim," diye tekrar başlıyor.

         Emin oluyorum artık, bu gece Bora susmayı ezberinden çıkarmıştı olmalı. Okuma keyfimi baltalamak için elinden geleni yapıyor.

         "Gözlerine yazık. Uykun yok mu?"

         Sessizliğimin kozasını yırtıp isyanımın cümleleri kanatlanıyor.

Efsanevi (Efsanevi #1)Onde as histórias ganham vida. Descobre agora