34. Bölüm "İki Parça Can - Son Part"

2K 235 45
                                    




                  

"Cinsiyetini öğrenmek istiyorum." demiştim ve "Zaman" isimli vicdansız cadının, beklediğimiz habere kavuşturmamak için hepimizi lanetlediği gaddar bir sessizliğe rehin olmuştu kelimelerimiz.

Doktor Bey, probu jel ile beraber karnımın sağ yanına doğru kaydırıyor ve aradığını bulmuşçasına kemik çerçeveli gözlüklerinin arkasında gözlerini kısıyor. Gerekli ölçümlerini de yaptıktan sonra daha sonra bana vermek üzere birkaç görüntüyü kaydediyor ve sonunda bana indiriyor bakışlarını.

"Bir tahminim var." diyor, Selin'in dahi odanın ucunda nefesini tuttuğunu duyuyorum.

Doktoru devam etmesi için başımla onaylıyorum, gülümseyerek haberi veriyor.

"Erkek."

"Erkek mi?" diye soruyor Selin doktorun hemen arkasında belirerek. Kız olacağına o kadar inandırmıştı ki kendini, neredeyse doktorun yalan söylediğini düşünüyor.

"Yüzde yüze yakın bir ihtimalle erkek." diye tekrar ediyor doktor. Soğutucu jeli silmem için bir tomar peçete uzatırken gülümsüyor.

"Bir oğlunuz olacak."

Hamilelik haberini aldığımdan beri kurduğum hayallerin hepsi pembe tonlarındaymış aslında, bebeğimi içinde hayal ettiğim elbiselerin hepsi pembe tütüler ve kurdeleler ile süslenmiş. Çiçek kokulu kıvırcık saçlı bir kız bebeğin yerini, okyanus bakışlı yavru aslan alıyor hayallerimde. Babasının elalarını almış, güldüğünde doğan gamzelerde nice umutlarım yatıyor.

*****

         Limonatamdan koca bir yudum alıp susuzluğumu bastırırken, önümüzdeki ultrason resimlerine bakan Selin dalgınca konuşmaya başlıyor.

         "Acaba," diyor. Parmağının ucuyla siyah beyaz, pek de bir şey anlamadığımız kısmı gösteriyor. "Erkek olduğunu buradan mı anladı?"

         Güldükten sonra ciddileşiyorum ve detektif gibi resmi incelemeye başlıyoruz.

         "Bilemedim," diyorum ve soruyorum. "Neden oğlumun şeysini arıyoruz, Selin?"

         Selin de gülmeye başlıyor. Resmi tekrar dosyanın içine koyuyor, arkasına yaslanıyor, kelimenin tadına bakarmış gibi yavaşça ağzının içinde yuvarlıyor.

         "Oğlun... Oğlun... Eylül, bir oğlun olacak ya!"

         "Evet," diyorum. Hayret edilesi olduğu kadar heyecanlı, bir o kadar muhteşem, bir o kadar sevimli bir korkutuculuğa sahip... "Acaba yaramaz mı olur?"

         Aklına daha başka bir soru gelince "Kime çeker?" diye soruyor Selin ve pişman oluyor çok geçmeden. Sabırsız kelimelerine suç yükleyemeden, ona teşekkür ediyorum. Bora'yı ve sorumsuzluğunu, bir lanet gibi ağzımıza almayacak kadar değer bile vermemeliyiz.

         "Bugün beni yalnız bırakmadığın için teşekkür ederim, Selin."

         "Böyle günleri tek başına geçirmemelisin zaten, Eylül. Teşekkür etmene gerek yok."

         Gülümsüyor ve limonatama kaldığım yerden devam ediyorum.

         Biraz süre geçtikten sonra, "Alışmam gerek, hayatım bekâr bir anne olarak geçecek," diyorum Selin'e espri yaparmış gibi sırıtarak.

"Alışmak zorunda değilsin."

Kaşlarını bir indirip bir kaldırıyor Selin.

"Bora ile ben," diye uyarıyorum. "Bittik çoktan Selin,"

"Bora'dan bahseden kim?" diyor. "Senin yeni birilerini bulma vaktin geldi."

         "Hayatta olmaz."

         Acilen konuyu değiştirmenin peşindeyim.

         "Neden?" diyerek iddialaşıyor Selin. "Onunla ilişkiniz o kadar mı kötüydü? O yüzden mi bu kadar korkuyorsun?"

         "Aksine..." diyorum. "Her şey o kadar iyi... O kadar tamdı ki..."

         Doğru kelimeyi bulmak için düşününce anılarım çarpıyor beni.

         "Öylesine efsaneviydi ki..." diyorum derin bir nefesin arkasına sığınarak. "Yenilgi alacağımı bile bile yaralı kalbimle savaşmaya hiç niyetim yok."





                  

Efsanevi (Efsanevi #1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin