11. Bölüm "Deniz ve Mehtap - Part 2"

2.9K 282 68
                                    

Günümüz... İstanbul...(6 Ağustos)

Doktor Hazal Hanım, çakır bakışlarına kazınmış anlayış dolu bir beklentiyle beni izliyor. Kelimelerimi hapsettiğim paslı zindanın kapısı tıngırdıyor her bir göz kırpışında. Onun göz bebeklerinin ardında kendi yansımamı görüyorum. Devam etmek için çırpınan, hırpani görünümlü, parçalanmış göğüs kafesindeki küskün kalbini okşayan, kanlı gözlerinin harelerine bile umut yakarışını nakşeden...

Konuşmaya karar verdiğim anda bir şeylerin değişmeye başladığını hissediyorum. Sanki aldığım karar havadaki gaz moleküllerini titreştirmiş gibi, evrenin dönüm noktası bu anmış gibi; bunca acı, keder, kahkaha, öpücük, uykusuz gece ve karanlık günler sırf bu zamana ulaşmak içinmiş gibi.

Kelimelerimden çaldığım hayatın bedelini ödeyebilmek için derin bir nefes alıyorum. Onca zaman içeriye tıkılmış olsalar da, sakat kalsalar da, çürüseler de, kalan sağlam parçalarıyla kutsal görevleri için nefesimi sırtlanıp canlanıyorlar.

"En başından ona söylemiştim." diye başlıyorum.

Hazal Hanım arkasına yaslanıp ellerini kucağında kavuşturuyor. Dinlemeye hazır olduğunu belirtircesine çok yumuşak bir şekilde kafasını sallıyor.

"Bunun çok tehlikeli bir oyun olduğunu ona söylemiştim. Hoş, aşk her zaman tehlikelidir ya neyse... Ateşle oynamak gibi, herkesin diline pelesenk olmuş yerinde bir benzetme. Çocukların eline ateş teslim edilmez, demiştim Bora'ya. Daha çocukken söylemiştim bunu ona. Daha o zamandan bir gün küle döneceğimi hissetmişim herhalde."

Bir Cuma günü bayrak töreninden sonra tüm öğrenciler dağılmışken lisenin bahçesindeki o günün görüntüleri geliyor taksit taksit gözlerimin önüne.

On beş kez "Neden?"diye sormuştu bana... Her yaşımız için bir tane...

"Neden korkuyorsun?"

"Neden böyle düşünüyorsun?"

"Neden sevmiyorsun?"

"Neden olmazmış?"

"Anlamıyorum, Eylül, neden? Neden? Neden!"

İlk iki sorusu hariç bir cevap verememiştim ona.

"Peki, o ne dedi?"

Gözlerimi onunkilere kaldırıyorum. Yıllar önce de Bora'nın cevabını beklerken de aynısını yapmış, gözlerimle bakışlarının derinliklerine tutunmuştum.

"Bahse girdi."

Hazal Hanımın bunu hiç beklemediğini görebiliyorum.

"Eğer ona güvenirsem, izin verirsem, aşkımızın efsanevi olacağına dair iddiaya girdi benimle."

Göğsümde bir hastalık gibi yayılan hüznü kahkahalarımla havalandırmıştım o zaman. Gözlerimin kenarında gülmekten doğan birkaç damla yaşı silerken bakmıştım ancak yüzüne. Kahkahalarım aniden kesilmişti, Bora'yı hiç o kadar ciddi görmemiştim çünkü. Kararlılık gerilmiş dudaklarının dümdüz çizgisindeydi, altın gözlerinin harelerine yazılmıştı, ıslanmış kirpiklerinin her bir teline asılmıştı.

"Çok çekişmeli bir iddiaydı ve uzun, çok uzun... İddia da bizimle beraber büyüdü sayılır. Yıllarca koştuk birbirimizin peşinden. Bir kısır döngüye hapsolmuşuz gibiydi."

Bora o çemberi kırmaya karar verene dek...

Ayağa kalkıyorum.

Anlattıkça ağırlaşıyor gibi hissediyorum. İçimdeki buzlar eridikçe beni sular altında bırakıyormuş gibi... Adım atmak rahatlatıyor beni.

Efsanevi (Efsanevi #1)Where stories live. Discover now